ARICILIK VE BALCILIK


BAL ÜRETİMİ BALCILIK,ARICILIK,ARI HASTALIKLARI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

NOT
:KÖYÜMÜZDE  747 KOVAN BULUNMAKTADIR.
         KÖYÜMÜZDE ÜRETİLEN BALLAR TAMAMEN DOĞALDIR.
        HİÇBİR KATKI MADDESİ YOKTUR.
       SAĞDAKİ LİNKLERDE KÖYÜMÜZDE BAL ÜRETİMİ YAPAN ARICILARIN İSİMLERİ ÜRETTİKLERİ BAL ÇEŞİTLERİ VE FİYATLARI YAZMAKTADIR
Dünyada 100.000 dolayında böcek türü taksonomik olarak sınıflandırılmıştır. Bu 100.000 tür içinde 23.000 dolayında arı bulunmaktadır. Bal arılararı evrimleri süresünce diğer böcek türlerinden farklılık göstererek kendilerine has morfolojik ve anatomik yapılarını geliştirmişlerdir. Örneğin bal arılarında polen toplamaya yarayan polen sepetçiklerinin oluşması, nektar ve polenle beslenmeye geçiş bu gelişmelerden en tipik olanlarıdır. Hayvanlar aleminin böcekler sınıfında yer alan bal arısının taksonomisi;
 
Alem (Regnum)
Hayvanlar (Animalia)
 
 
Şube (Phylum)
Eklembacaklılar (Arthropoda)
 
 
Alt Şube (Subphylum)
Antenliler (Antennata)
 
 
Sınıf (Class)
Böcekler (Insecta)
 
 
Takım (Order)
Zar Kanatlılar (Hymenoptera)
 
 
Familya (Family)
Arılar (Apidae)
 
 
Cins (Genus)
Bal Arıları (Apis)
 
 
Tür (Species)
Bal Arısı (Apis mellifera)
 
Apis cinsi içinde "Batı" bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında 3 tür daha bulunur ki bunlar "Doğu" bal arısıtürleri olan; Apis cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır. Dünya bal üretiminde A. Cerana'dan kısmen yararlanılırken üretimin tamamına yakın kısmı A. mellifera kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Diğer 2 tür ise kovana alınamamış olup doğal yuvalarda tek bir petek üzerinde yaşamaktadırlar.
Arı taksonomisinde türden sonra ırklar yer almaktadır.Örneğin Anadolu ırkı (Apis mellifera anatolica) olarak ifade edilir.
ARININ MORFOLOJİSİ VE ANATOMİSİ
 
Arılar hayvanlar aleminin eklem bacaklılar şubesinin en zengin sınıfı olan böcekler sınıfına girerler. Bu sınıf içinde de zar kanatlılar takımının üyeleridirler. Zar kanatlıların özelliği; içinde enine ve boyuna damarcıklar bulunan ve iki çift zar gibi saydam kanatlarının olmasıdır.
Genel yapısı bakımından diğer böceklere benzememekle birlikte arının vücudu yoğun bir kıl örtüsüyle kaplıdır ve bu kıllar yumuşak bir yapıdadır.
Arı vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Başta gözler, duyargalar ve beslenme organları bulunmaktadır. Baş vücudun ikinci kısmı olan göğüse ince oynak bir boyunla bağlıdır. Göğüs ve karın segment denilen halkalardan oluşmaktadır.
BAŞ:
Arılarda baş önden bakıldığında bir üçgeni andırır. Başta gözler, duyarga ve ağız parçaları bulunur.
Gözler bir çift bileşik (petek) göz ile üç adet basit gözden ibarettir. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik göz ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000'den fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelmiştir. Gözün her bir ünitesi bakılan cismin küçük bir kısmını görür ve bu görüntüler birleştirilerek cismin görüntüsü tamamlanır.
Arılarda koku, tat ve dokunma-hissetme duyularını sağlayan, başta bulunan bir çift duyarga bulunmaktadır. Oldukça kuvvetli kaslar yardımıyla her yöne hareket etme kabiliyetine sahiptirler. Duyargalar dişilerde 12, erkeklerde 13 halkadan meydana gelmiştir. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları sayesinde duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassatır ki 2 km mesafeden balın kokusunu alırlar.
Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelen yalayıcı-emici ağız tipine sahiptirler. Alt çeneleri yardımıyla koparıcı özellik gösterir. Alt çene ve alt dudak birlikte uzanarak hortum şeklindeki probozisi oluştururlar. Probozis ve bunun uzantısındaki dil sıvı gıdaların alınmasını sağlar. Dil uzunluğu arı ırkına göre değişmekle birlikte 6-7 mm arasındadır. Arının; üzeri kıllarla kaplı bulunan dil kısmı, iç içe geçmiş sert ve türlü halkalardan oluşmaktadır ve bu halkalar arasında zarımsı dar ve tüysüz kısımlar vardır. Bu yapısından dolayı dil gerektiğinde uzayıp kısalabilme özelliğine sahiptir. Beslenme işlemi bittiğinde probozis kıvrılıp başın arka kısmına katlandığında dil eski haline nazaran oldukça kısa görünmektedir.
İşçi arılar üst çenelerini polen almak, petek yapımında mum işlemek, herhangi bir şeyi tutup kavramak gibi işlerde kullanırlar. Arılarda hortum nektar, bal, şurup veya su gibi sıvı besinleri almak için kullanılır. Arının emme işlevini yerine getiren organı emme pompasıdır.
Baş iç yapı itibariyle de önemli salgıların yapıldığı kısımdır. İşçi arıların yutak üstü salgı bezleri genç yaşta arı sütü, daha ileriki yaşlarda baldaki sakarozu parçalayan enzimler salgılarlar. Çenede bulunan bezler ana arıda ana arı feremonunu, işçi arılarda ise alarm feremonunu salgılamaktadır.
GÖĞÜS:
Arılarda göğüs hareketi dört segmentten meydana gelmiştir. Karnın ilk halkası göğsün son halkasıyla birleşmiştir. Göğüste bulunan üç segmentin her birinden bir çift olmak üzere üç çift bacak ve iki çift kanat bulunmaktadır. Bu nedenle göğüs arının hareket merkezidir.
Bacakların arının hareket etmesini sağlaması yanında başka görevleri de vardır. Öndeki bir çift bacak baş ve antenlerin temizliğini yapmada kullanılır (insan eli gibi). Orta bacaklar daha ziyade dayanmayı-tutunmayı sağlar. Aynı zamanda polenin göğüsten ve ön bacaklardan arka bacaklara aktarılmasını ve polen sepetine doldurulmasını sağlar. Üzerindeki sert tüyler nedeniyle bunlara "fırça" da denilmektedir. Arka bacaklar üzerinde bulunan polen sepetçiği polenin kovana taşınması görevini görmektedir.
Bal arıları iki çift kanata sahiptir. Kanatlar çok ince iki zardan yapılmış olup kitinleşmiş damarlarla desteklenmiştir. Ön kanatlar arka kanatlardan daha geniş ve daha damarlı olmakla birlikte uçuşta ikisi birlikte çalışmaktadır. Kanatlar uçmanın dışında uçuşu yönlendirmeyi de sağlarlar. Arılar kanatlarını kullanarak havada belirli bir noktada sabit kalabilmekte, uçuş yönlerini değiştirebilmekte ve ani olarak çeşitli yönlere dönüş yapabilmektedir.
KARIN (ABDOMEN):
Arıların karın kısmında mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla balmumu bezleri ve iğne bulunur. Bal arısı larvasında 10 adet abdominal segment bulunur. Fakat birinci abdominal segment göğüsle birleşir ve ergin arıda 9 segment bulunur. Son karın segmentleri de iç içe girerler ve böylece işçi ve ana arıda 6 segment varmış gibi görünür. 8., 9.,10. segmentler küçülerek 7. segment içerisine gizlenmiştir.
İşçi arılar 4, 5, 6 ve 7. ön plakalarında mum salgı bezlerine sahiptir. Bu segmentlerin her birisinde sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) bulunmaktadır. İşçi arılar, hayatının balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Mum sıvı olarak aynalar üzerine salgılanır, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini almaktadır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırmaktadırlar. Ayaklar yardımıyla ağza götürülen balmumu pulcukları orada yumuşatılarak yoğrulmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanılmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri dejenere olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür.
İşçi arıların 7. abdominal segmentinin iç yüzeyinde ve sırt plakasının ön kenarına yakın kısmında büyük hücrelerden oluşan koku bezi (nasanof bezi) bulunmaktadır.
İşçi arılar ve ana arıda abdomenin sonunda iğne bulunmaktadır. İğne, iğne odacığından çıkan ince, sivri uçlu bir savunma organıdır. İşçi arıların iğnesi geriye çentiklidir; bu yüzden işçi arılar birisini sokmak üzere iğnesini batırdığında geri çekemez. Çentikler testere ağzını andıran çıkıntılar olup bu çıkıntıların sivri uçları iğnenin batış yönünün tersine yöneliktir. Bu nedenledir ki arılar kendi hayatını tehlikede görmediği sürece insanı sokmaz.
BAL ARILARININ BÜYÜME VE GELİŞMESİ
 
Bal arıları yaşama bir yumurta olarak başlarlar. Ana arının petek gözlerine yumurtladığı döllenmiş yumurtalardan işçi arılarla ana arılar, dölsüz yumurtalardan ise erkek arılar meydana gelmektedir. Bir arının yaşamında yumurta, larva, pupa ve ergin olmak üzere 4 farklı gelişme dönemi vardır. Petek gözü içerisinde geçen dönem (kuluçka süresi) ana arıda 16, işçi arılarda 21, erkek arılarda da 24 gün sürmektedir.
YUMURTA:
Arı yumurtası silindir şeklinde, uçları yuvarlak ve uzun ekseni boyunca eğri bir dışbükey görünümündedir. Petek üzerinde işçi arı yetiştirmek için yapılmış gözler küçük, erkek arı yetiştirmek için yapılanlar ise büyüktür. Ana arı petek gözü büyüklüğüne göre büyük göze dölsüz, küçük göze döllü yumurta bırakır.
Yumurta petek gözüne bırakıldığı zaman dikey konumdadır. Dikey konumda bırakılan yumurta yavaş-yavaş yana eğilerek üçüncü günün sonunda petek gözünün tabanında tamamen yatay bir konuma girer. Bu özellikten faydalanarak petek gözündeki yumurtanın kaç günlük olduğu kolayca anlaşılır.
Döllenmiş yumurta döllenmemiş yumurtaya oranla daha hızlı gelişir ve dört saatte gelişimini tamamlar. Embriyo 3. günün sonunda yumurtadan çıkar ve larva dönemine gelir.
LARVA:
Bal arısı larvası renk, şekil, hacim olarak çok hızlı ve önemli değişiklik gösterir. Bu dönemde vücudu oluşturan halkalar üzerinde gözenekler bulunur ve başta ağız parçaları oluşmuştur. Larva dönemine geçmeden az önce işçi arılar yumurtanın yanına arı sütü koymaya başlamışlardır. Larvanın çıkışıyla birlikte göze oldukça fazla miktarda arı sütü bırakılır. Larva yumurtadan çıktığı an beslenmeye başlar. Bütün arı bireyleri larva döneminin ilk üç gününde arı sütüyle beslenir. (Arı sütü 5-15 günlük işçi arılar tarafından salgılanır.) Larvaya verilecek arı sütünün ölçüsü bireylere göre değişir ve en çok arı sütünü ana arı larvaları tüketir. Ana arı larvaları bütün larva dönemi boyunca arı sütüyle beslenir. Larva döneminin ikinci üç günlük kısmında işçi ve erkek arı larvaları çiçek tozu-bal karışımına benzer,polen ihtiva eden düşük kaliteli arı sütüyle beslenirler. Döllü yumurta bu beslenme farklılığından dolayı işçi ve ana arı olarak gelişebilmektedir. Yani döllü yumurtalardan meydana gelecek ferdin işçi veya ana arı olması onun larva dönemindeki beslenme şekline bağlıdır.
PUPA:
6 günlük larva döneminde 5 kez gömlek değiştiren larva pupa dönemine girer.
Yumurta yumurtlandıktan sonra 8. günün sonunda işçi arı larvası içeren gözün ağzı mühürlenir. Larva 9. gününde başındaki özel bir bezden salgıladığı salgıyı kullanarak bir kozaya dönüşür. Larva 10. gününde bu kozasında hareketsiz olarak durur. Bu devre prepupa (pupa öncesi) devresi olarak adlandırılır. 11. gün prepupa bir pupa olur. Pupa dönemi prepupa dönemiyle birlikte ana arıda 7, işçi arıda 12 ve erkek arıda 15 gündür.
Yumurtanın petek gözüne bırakıldığı andan itibaren ergin arı oluncaya kadar geçen süre ana arı için 16, işçi arı için 21 ve erkek arı için 24 gündür.
 
ARI KOLONİSİNİ OLUŞTURAN BİREYLER
 
Bal arıları koloni adı verilen topluluklar olarak yaşayan sosyal böceklerdir. Bir arı kolonisinde ana arı, işçi arı ve erkek arı olmak üzere üç değişik tipte birey vardır.
Ana arı ve işçi arılar dişi bireyler olup döllü yumurtalardan gelişirler. Erkek arılar ise dölsüz yumurtalardan gelişirler.
Bal arıları içgüdüleriyle hareket eden canlılar olduğundan aynı çevre koşullarında benzer davranışlar gösterirler. Arı ailelerinde kışın genellikle dişi bireyler vardır. Erkek arılar ilkbaharda yeni sezonla birlikte görülmeye başlarlar.
ANA ARI:
Normal koşullar altında her arı ailesinde sadece bir ana arı vardır ve döllü yumurtalardan gelişir. İşlevi yumurtlayarak yeni generasyonların meydana gelmesini sağlamak, salgıladığı feromon denilen hormonal kokularla kolonideki bireylerin sevk ve idaresini sağlamak, arı ailesini bal sezonuna hazırlamak, işçi arıları polen toplamaya teşvik etmek, koloninin su ihtiyacı vb. bütün işler ana arının kontrolünde gerçekleşir.
Ana arının vücut yapısı ince ve uzun, rengi diğer bireylere göre daha açık, canlı ve parlaktır. Özellikle kolonide yavru yetiştirme aktivitesinin yüksek olduğu dönemlerde karın çok uzundur. Vücudu işçi arılardan geniş, erkek arılardan daha uzundur. Ana arının kanatları işçi arının kanatlarından daha uzundur. Ancak kanat uzunluğu kendi vücuduna oranla kısa olduğundan uçma yeteneği fazla değildir. Özellikle çiftleşme sonrasında uçma yeteneği, vücut büyüklüğünün artmasına bağlı olarak daha da azalmaktadır.
Ana arı genellikle kendisini çevreleyen ve temizliği ve beslenmesiyle ilgilenen bir grup işçi arı arasında görülür. Yaşamı süresince sadece çiftleşme amacıyla kovan dışına çıkar. Kendi kendine beslenemez. Beslenmesi; bakıcı işçi arıların ağzına arı sütü vermeleri şeklinde olur.
Ana arı işçi arıya göre daha uzun ve çentikli kısmında az çentiği bulunan iğneye sahiptir. Bu nedenle iğnesini batırıp çıkararak defalarca kullanabilir. Zehir bezleri oldukça gelişmiştir. Ana arı iğnesini kovandaki rakip ana arılara ve ana arı memelerine karşı kullanır.
Ana arı, ana arı memesi veya ana arı yüksüğü denilen özel bir göz içerisinde gelişir ve kuluçka süresi 16 gündür. Gözden çıktıktan 6-8 gün sonra güneşli, sıcak ve rüzgarsız bir günde ve öğleden sonra çiftleşme uçuşuna çıkar. Salgıladığı feromonla erkek arılar ana arıyı takip ederler ve açık havada uçarken 8-10 erkek arıyla çiftleşir. Çeşitli nedenlerle yeterince erkek arıyla çiftleşemeyen ana arı daha sonraki günlerde 2-3 defa çiftleşme uçuşuna çıkar. Çiftleşmesini tamamlayan ana arı kovanına döner ve 2-3 gün sonra yumurtlamaya başlar. Ana arı günde ortalama 1.500-2.000 adet, iyi koşullarda 2.000-3.000 adet yumurta yumurtlayabilir.
Ana arı feromon adı verilen bazı kimyasal maddeler salgılayarak işçi arıları etrafına çeker, kolonide birliği, düzeni sağlar. Feromon kokusunu algılayan işçi arılar kolonideki işleri düzenle yürütürler. Aynı zamanda bu feromonlar işçi arıların yumurtalıklarının gelişmesini ve kolonide yeni bir ana arı yetiştirmelerini önler.Ana arıların salgıladığı feromonlar arıların vücut teması ve gıda bölüşümü yoluyla kolonideki bütün bireylere ulaştırılır. Herhangi bir nedenle anasız kalan ve ana yetiştirme olanağı bulunmayan bir kolonide işçi arılardan bazılarının yumurtalıkları gelişerek yalancı ana meydana gelir. Yalancı analar dölsüz yumurta bırakırlar.
Ana arıların ortalama yaşam süreleri 3-5 yıl olmakla beraber 7 yıla kadar yaşayabilirler. Ancak artan yaş ile birlikte giderek daha az yumurtlarlar ve daha fazla oranda dölsüz yumurta bırakırlar. Bu nedenle teknik arıcılıkta genç, sağlıklı ve verimli ana arılarla çalışmak esastır ve ana arılar 1-2 yılda bir değiştirilirler.
İŞÇİ ARILAR:
Döllenmiş yumurtalardan meydana gelirler. Koloninin gücüne ve mevsime bağlı olarak kolonide işçi arı sayısı değişir. Kolonideki işçi arı sayısı kış aylarında 10.000-15.000 arasında değişirken, ilkbaharda sayıları daha da azalır. Baharın ilerleyen dönemlerinde sayıları giderek artar ve yaz aylarında kolonilerde çeşitli faktörlere bağlı olarak 60.000-80.000 adet işçi arı oluşabilir. Kolonilerin gücü sahip oldukları işçi arı varlığı ile belirlenir.
Normal koşullar altında yumurtlama hariç kolonideki bütün işler olağanüstü bir işbirliği halinde işçi arılar tarafından yapılır. İşçi arıların kolonide sorumlu oldukları işlerden başlıcaları; kovan temizliği, balmumu salgılama ve petek örme, arı sütü salgılama ve yavruların bakımı, kovanın havalandırılması, ana arının bakımı ve beslenmesi, kovan bekçiliği, kovana nektar, polen, propolis ve su taşınması ve balın olgunlaştırılmasıdır.
Ömürleri kısa olup ağır bir çalışma temposu ve yıpranma nedeniyle ilkbahar aylarında ve yaz başlarında meydana gelen işçi arılar 35-40 gün yaşarken, yaz sonu ve sonbahar başlarında meydana gelenler daha uzun süre yaşarlar.
Kuluçka süresini tamamlayıp petek gözünden çıkan işçi arıların görevi hemen başlar.
 
Kovan İçi Görevleri
 
- 0-3 günlük yaşlarında kendisini temizler, besleyici arılardan yiyecek alarak beslenir, yavru gözlerini temizler ve yavrulu gözler üzerinde dolaşarak kuluçka sahasında gerekli sıcaklığın oluşmasını sağlarlar.
- 3-6 günlük yaşta, petek gözlerinden aldıkları çiçek tozu ve bal ile hazırladıkları karışımla yaşlı larvaları beslerler.
- 6-12 günlük yaşta, arı sütü salgılamaya başlarlar ve genç larvaları beslerler. Çevreyi tanıma uçuşlarına çıkarlar. Uçuş eğitimi ve kovan çevresinde uyum uçuşları yaparlar.
- 12-18 günlük yaşta, balmumu üretir ve petek örerler. Ayrıca kovan temizliğiyle de uğraşırlar.
- 18-20 günlük yaşta, kovan uçuş deliğinde ve uçuş tahtası üzerinde nöbet tutarak kovan bekçiliği yaparlar, koloniyi yabancı arılara ve yaklaşan her türlü tehlikeye karşı korurlar.
- 20. gününü tamamlayıp 21 günlük olan işçi arılar artık bütün deneyimlerini kazanmış ve kovanına gıda taşıma yeteneğine ulaşmışlardır. Açıklanan bu üç haftalık kovan içi temizliklerinden sonra ömürlerinin geri kalan kısmında kovan dışında ve arazide çalışarak kovana nektar, polen, propolis ve su taşırlar. Kovan dışı bu görevleri yapan arılara "tarlacı arılar" denir.
Polen Taşıma:
Arıların beslenmesi için özellikle yavru büyütme için mutlaka polene ihtiyaç vardır. Polen, protein, yağ, vitamin ve mineral madde kaynağıdır. Polen olmadan koloni kuluçka faaliyetini sürdüremez.
Arılar birkaç çiçeği dolaştıktan sonra vücudu üzerindeki poleni orta bacağındaki tüyler vasıtasıyla arka bacaklarında bulunan polen sepetine aktarılarak kovana getirir ve petek gözüne bırakır. Kovan içi hizmeti gören genç işçi arılar bu poleni göz içerisine çene ve başı ile yerleştirir ve dili ile de nemlendirir.
Bir polen yükü olan iki topu yapabilmek için 50-100 çiçek ziyaret edilmesi gerekir. Bir petek gözün polenle dolması için 1500 yonca çiçeğinin ziyaret edilmesi gerekmektedir. Polen toplamak için günlük uçuş sayısı ortalama 6-8 olmasına rağmen bu sayı 45'e kadar çıkmaktadır. Bir polen yükünün ağırlığı 12-25 mgr arasında değişmektedir.
Nektar Taşıma :
Arıların bal yapmak üzere çiçeklerden topladıkları şekerli sıvıya nektar (bal özü) diyoruz. Arı bir çiçekte nektar olup olmadığını diliyle belirler. Ayrıca nektarın kokusunu da algılayarak nektar olup olmadığını anlar. Arı nektarı bulduğu anda hızla kursağına çeker, kursağını dolduruncaya kadar çiçekleri dolaşır. Küçük çiçeklerden 1000-1500 çiçek ziyaret edilerek kursağını doldururken büyük çiçeklerden bazen 100 ziyaretle kursağını doldurabilmektedir.
Nektar taşıyan arının 1 günlük sefer sayısı ortalama 8-10 seferdir. Bu sayı 24'e kadar çıkmaktadır. Arının bir seferde taşıyabildiği nektar miktarı 70 mgr.dır.
Nektar taşıyan arı kovan içerisine girdiği zaman nektarı kovan içinde görevli arı veya arılara aktarır, onlar da kovan içinde petek gözlerine yerleştirir.
Nektarın bala dönüşümü için hem fiziksel hem de kimyasal değişime ihtiyaç vardır. Fiziksel değişim suyunun azaltılması, kimyasal değişim de nektar şekeri sakarozun enzimlerle glikoz ve früktoza indirgenmesidir.
Su Taşıma ve Depolama :
Yaşayan bütün organizmaların suya ihtiyaç duymaları gibi arılar da suya ihtiyaç duyarlar. Ayrıca arılar suyu balın sulandırılmasında, kovan içini serinletmekte ve kovan önünü nemlendirmekte kullanmaktadırlar. Suyu kovana taşıyan arılar kovan içine geldiklerinde, getirdikleri suyu diğer arılara aktarırlar. Sadece bir arıya aktarabileceği gibi 18 arıya kadar dağıttığı da görülmektedir.
Sıcak ve kurak havalarda suyu polen ve nektar gibi depolamaktadır. Su depolama işi peteğin üst kısmına, bal mumu ile yapılan küçük bölmelere depolanır.
Su taşıyan arılar 1 günde ortalama olarak 50 sefer yaparlar. Kovana taşınan su miktarı ortalama 25 mgr olup 50 mgr.a kadar çıkabilir. Dolayısıyla bir arı bir günde 1250 mgr su taşımaktadır. Böylece kovana 1 litre su taşınabilmesi için 800 arının su taşıması gerekir.
Propolis Toplama :
Propolis toplayan arılar kaynağı bulduktan sonra çenesi ile ısırır, ön bacakları yardımıyla koparır ve polen sepetine atarak kovana getirir. Kovan içerisinde diğer arılar propolisi çekerek küçük parçalar halinde alıp istedikleri yerlere özenle yapıştırırlar. Arılar propolisi kovan çatlaklarını kapatmakta kullanırlar.
ERKEK ARILAR:
Döllenmemiş yumurtalardan gelişen erkek arılar koloninin en iri bireyidirler. Çevre koşullarına ve koloninin gücüne bağlı olarak kolonilerde Nisan, Mayıs aylarından itibaren erkek arıları görmek mümkündür.
En çok oğul mevsiminde görülen ve tombul yapılı olan erkek arıların boyu ana arının boyu kadar uzun değildir, fakat işçi arılardan ve ana arıdan daha geniş ve iridir. Erkek arılar çok kısa bir dile sahiptir. Bu nedenle çiçeklerden nektar alamaz. İğneleri olmadığından kendilerini de koruyamazlar.
Kolonide erkek arı miktarı sezona ve kolonideki koşullara bağlı olup oğul mevsiminde sayıları 500-2.000 arasındadır. Koloniler ilkbahar ve yaz başlarında erkek arı yetiştirmeye başlarlar. Geç sonbaharda ve kış aylarında normal koşullarda kolonilerde erkek arı bulunmaz. Son derece tembel ve obur olan erkek arıların başlıca görevi çiftleşme uçuşuna çıkan dölsüz ana arılarla çiftleşmektir. Erkek arı dölsüz ana arıyı havada yakalar ve onunla çiftleşir. Ana arıyla çiftleşen erkek arı çiftleşme organını kaybeder ve ölür. Ortalama yaşam süresi 55-60 gündür.
İşçi arılar ergin erkek arıları koloniden atmak veya erkek arı yumurta, larva ve bazen de pupaların bir kısmını tahrip etmek suretiyle kovandaki erkek arı sayısını düzenlemektedir. Erkek arı yumurtalarının ancak % 50-56'sının ergin arı olarak gelişmesine fırsat verilir.
Erkek arılar 4 günlük olduklarında uçuş faaliyetlerine başlar fakat genellikle 5-7 günlükken uçarlar. Erkek arılarda en yoğun uçuş aktivitesi saat 14-16 arasındadır. Erkek arılar genellikle sıcaklık 18-20 oC'nin üzerine çıkmadıkça uçmazlar. Uçuş amacı çevreyi tanıma, dışkılamak veya çiftleşme olabilir. Günde ortalama uçuş sayısı 2-4 olup bu sayı 17'ye kadar çıkabilir. Uçuşa çıkmadıkları zamanlarda kovanda yavrulu çerçeve üzerinde dururlar

ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ
 
Arıcılıkta çalışılan materyal canlı olduğundan bu alanda başarılı olmanın yolu öncelikle materyalin iyi tanınması, bakımının ve yönetiminin iyi bilinmesi ve en önemlisi de iyi bir gözlemci olmaktır. Küçük bir ihmal yada dikkatsizlik o yılın tamamına yansıyacağından bedeli ağır olabilecektir.
Arıcılıkta bir yıl boyunca süren işlemler tamamen birbirlerine bağımlı dönemlerden oluşur. Bir yıllık üretim, yetiştirme ve bakım çalışmalarında elde edilen başarı bir önceki dönemde yapılan doğru tanım ve çalışmalarla elde edilir.
Kolonilerin ilkbahardaki gücü ve kışlamaları, sonbaharda yapılan uygulamalarla kışa giriş öncesindeki ana arı, arı popülasyonu ve kışlık bal stokuna bağlıdır. Sonbaharda bütün bu tedbirler alınarak kışa yeterli genç arı popülasyonu ile girebilen koloniler yeterli yiyeceği de varsa bahara sağlıklı ve güçlü bir şekilde çıkabilecektir.
 
ARIDA ÇALIŞMA TEKNİKLERİ VE KOVANLARIN AÇILMASI
 
Arıcılıkta dikkat edilmesi gereken uygulama, arılıkta dolaşırken ve çalışırken, arıdan korunmaya ve arıya zarar vermemeye özen göstermektir. Bu uygulamaları özetlersek;
o Arılığa girerken yabancı kokular kullanılmamalıdır.
o Arıda yapacağımız çalışmaya göre giyimde tedbirli olunmalı (maske, gerekirse eldiven giyilmeli, koyu renkli ve çok ince giyinilmemeli)
o Kovan açılmadan önce körük yakılmalı ve kovan kesinlikle körüksüz açılmamalı
o Kovan açılırken dikkatli ve itinalı çalışılmalı, hoyrat davranılmamalı
o Koloninin kovan içi düzeni bozulmamalı, çerçeveler birbirinden aralıklı olmamalı ve yerleri değiştirilmemeli
o Çalışma sırasında telaş etmeden hızlı davranılmalı, özellikle nektar akışının az olduğu dönemlerde yağmacılığa neden olmamak için açılan kovanın işi kısa sürede bitirilerek kapatılmalıdır.
 
İLKBAHAR BAKIM VE KONTROLLERİ
 
Erken İlkbahar Kontrolleri;
 
Kış boyunca hava koşullarından etkilenmeyen koloniler, bahar geldiği zaman yaşamlarının en kritik dönemlerine girerler ve kolonilerin daha çok bu dönemde öldükleri görülür. Bunun nedeni sonbaharda bırakılan bal stokunun bitmesi, kış öncesi populasyonu oluşturan bireylerin yaşam sürelerini doldurmuş olması, bu dönemdeki kuluçka faaliyeti sonucu yeni doğan genç arıların kayıpların yerini dolduramaması ya da ana arının yaşlı ve verimsiz olması olabilir.
 
Yapılacak Kontroller:
 
Kovandaki arı varlığı
Ana arı kontrolü
Fazla peteklerin alınması
Arının yiyecek varlığı
Uçuş deliği kontrolü
Hastalık kontrolü
Varroa mücadelesi
Hava sıcaklığının 15 derece dolaylarına ulaştığı bahar başlangıcında ilkbahar kontrollerine başlanabilir. Bu kontrollerde öncelikle kovanda arı bulunup bulunmadığına bakılır. Arısı ölmüş kovanlar arılıktan çıkartılarak uçuş delikleri kapatılır.
Arısı yaşayan kovanlarda ise bal stoku ve ana arı kontrolü yapılır. Ana arısız kolonilere rastlanırsa, bunlar ergin arılarının değerlendirilmesi amacıyla ana arılı koloniler ile birleştirilir. Bal stoku yetersiz görülen kolonilere katı yem (kek) verilerek bu dönemdeki besin ihtiyaçları karşılanır. Eğer şerbetle besleme yapılacak ise şeker-su oranı 2/1 olmalıdır. Kovan içerisinde arının basmadığı çerçeveler var ise bunlar çıkartılarak arıların toplu ve sıkışık bir durumda olması sağlanır. Kovan uçuş delikleri kontrol edilerek geniş olanlar daraltılır. Bu dönemde kuluçka faaliyeti hızlanmadan varroa mücadelesi yapılmalıdır.
Kovan içi kontrollerde ana arının yumurtlama durumu, yavrulu çerçeve bal stok miktarı ile arı mevcudu incelenir. Böylece ballı ve boş çerçeveler tespit edilir. Sonraki kontrollerde koloni gelişme hızı takip edilir. Bu notlar her koloni için ayrı bir karta işlenir. Yapılan kontrol sonunda, her koloninin genel durumu kayıt defterine yazılmalıdır.
 
İlkbahar Bakım ve Kontrolleri
 
Doğada polen kaynaklarının oluşması ve ortam ısısının 17C'nin üzerine çıkması ile birlikte bahar şuruplamasına başlanmalıdır. Bu dönemde su/şeker oranı 1/1 olmalı, bir hacim su ısıtılıp bir hacim şekerle karıştırılarak şurup hazırlanmalıdır. Şurup hazırlanırken şeker karıştırıldıktan sonra kesinlikle kaynatılmamasına, su kaynatılacaksa şeker karıştırılmadan önce yapılmasına dikkat edilmelidir. Bunun nedeni kaynatılan şekerli şurubun (karamelize olmuş) arının sindirim sistemine zarar vermesidir.
 
İlk baharda yapılabilecek işlemler:

Arı popülasyonunun gelişimini arttırmak üzere şerbetle besleme yapmak.
Kovanlara kabarmış petek vererek ana arıya yumurtlama sahası sağlamak
Arı kolonilerine ileriki dönemlerde faydalanmak üzere temel petek vermek
Uçuş deliklerini genişletmek
 
Suni Oğul Üretimi (Bölme)
 
Yeterince güçlenen bal arıları ana arı yenileme, neslin devamı, ana arıya yumurtlama ve kendilerine bal depolama alanı sağlamak amacıyla doğal olarak oğul verirler. Ancak bu işlem arıların ana nektar akımı dönemine girişine rastladığı için modern arıcılıkta verimliliği düşüren bir özellik olarak kabul edilir. Bu nedenle koloniler yeterince güçlü ise ve arı sayısı artırılmak isteniyor ise ana nektar akımı dönemi öncesinde bölme yapılarak daha kontrollü olarak arı sayısı artırılabilir.
 
Doğal oğulu önlemek için şu tedbirler alınabilir:
 
Ana arının kanatlarının kesilmesi
Oğul meyli fazla olan kolonilerle çalışmamak
Kovan havalandırmasını artırmak
Kovan serinliğini sağlayacak önlemler almak
Bal depolama ve kuluçka alanı sağlamak amacıyla bol miktarda petek vermek (oğul döneminde)
Ana arı yüksüklerinin bozulması
Bir kolonide bütün bu önlemlere rağmen oğul meyli başlamış ise bu koloninin oğul vermesi kaçınılmazdır. Bu durumda yapılması gereken işlem Bölme yöntemiyle suni oğul üretmektir.
 
Arılara Ballık (Kat) Verilmesi
 
Bal akım döneminde gelişimini tamamlayan koloniler 10 çerçeveye ulaşarak kuluçkalığı doldururlar. Bu duruma gelen kolonilere kuluçka ve bal depolama alanı sağlamak amacıyla ballık (kat) verilmelidir.
Ballık verilirken kuluçkalığın her iki tarafından ilk ve son çerçeveler, yani tamamen ballı ya da çıkmak üzere kapalı yavrulu 2 çerçeve ballığa alınarak bunların yerine kapalı yavrulu 2 çerçeve dış kenarlara kaydırılarak 2. ve 9. Çerçeve olarak temel petek takılı iki yana çerçeve yerleştirilir.
 
BAL HASADI VE MUHAFAZASI
 
Kovandaki bütün peteklerdeki balın olgunlaşmasını beklemeden balı olgunlaşan petekler kovandan alınmalıdır. Olgunlaşmış balların kovandan alınmasına bal hasadı adı verilir. Çerçevenin 2/3 'ü sırlanmış durumda ise bu çerçeve olgunlaşmış sayılır. Bal hasadı genellikle arıların yağmacılık eğilimlerinin az olduğu sabahın erken saatlerinde yapılır. Kovandan alınan ballı çerçeve taşıma sandığına konulur ve hemen üzeri bir örtü ile kapatılarak arılardan korunur.
Bal hasadının en güç yanı arıları ballı peteklerden uzaklaştırmak ve yağmacılık çıkmasını önlemektir. Ana arının ballıkta da olabileceği unutulmamalı, ona bir zarar vermemek için dikkatli olunmalıdır. Bal hasat edilen kovanda arılara yeterince kışlık bal bırakılmış olmalıdır. Bunu sağlamak için genellikle kuluçkalıktan bal hasadı yapılmamalıdır.
 
Balın Süzülmesi
 
Balın süzüleceği oda içi sıcaklık 25 - 30ºC olmalıdır. Çerçeve veya petek üzerindeki sırlar sır bıçağı veya sır tarağı ile alınır. Sonra elle veya elektrikle döndürülen santrifüj (bal süzme ) makinesine yerleştirilerek ballar çıkarılır. Elde edilen ballar dinlendirme tankında bekletilir. Yabancı maddelerden arındırılır ve ambalajlanır.

             Balın Muhafazası
 
Ambalajlanmış ballar mümkün olduğu kadar ısı, ışık, nem, koku ve diğer zararlı faktörlerden uzak depo şartlarında muhafazaya alınmalıdır.
 
SONBAHAR BAKIM VE KONTROLLERİ
 
Arılarda bal hasadının yapılması, o sezonun bitmiş yeni bir sezonun başlaması anlamına gelir ki, bu dönemde yapılacak her türlü bakım ve ihmal gelecek tüm bir yıla yansıyacaktır. Bu nedenle bal hasadından hemen sonra sonbahar bakımına başlanmalıdır.
 
Kış İçin Gerekli Yiyeceğin Bırakılması
 
Kolonilere kış yiyeceği olarak bal ve polen depolanmış petekler bırakılır. Ancak petekler tamamen balla dolu olmayıp alt yarılarındaki gözler boş olmalıdır. Çünkü kışın arılar bal dolu gözler üzerinde değil, peteklerin balla dolu kısmının hemen altındaki boş gözler üzerinde salkım kurarlar
Özellikle ilkbaharda taze polen gelmeye başlayıncaya kadar ki dönemde arıların yavru yetiştirmeyi başlatıp sürdürebilmeleri için bırakılan ballı peteklerin 3-4 tanesinde aynı zamanda yeterince polen de olmalıdır. Genel kural olarak kuluçkalıktaki bal hasat edilmeyip arıya bırakılmalıdır.
 
Ana Arının Durumu, Zayıf Koloniler ve Hastalık Kontrolü
 
Yapılacak kontrollerde arı mevcudu az olan zayıf koloniler, anasız, ana arısı yaşlanmış, verimsiz ve sakat olan koloniler birleştirilmelidir. Başarılı kışlatma için mutlak surette sonbaharda bir dönem yavru üretimi sağlanarak kışa GENÇARI ve ANA ARI ile girilmelidir.
Yapılacak denetimlerde herhangi bir hastalık tespit edilen kolonilerde gerekli önlemler alınmalı ve tedavi edilmelidir. Sonbahar teşvik yemlemesinden sonraki kuluçka aktivitelerinin çok azaldığı dönemlerde sonbahar dönemi varroa mücadelesi mutlaka yapılmalıdır.
 
Bu koşullar dikkate alındıktan sonra diğer önemli hususlar ise;

Kovanların sağlamlığı gözden geçirilerek gerekirse değiştirilmeli
Kovandaki arılı, yavrulu ballı-polenli çerçeveler düzenlenerek fazla petekler alınmalıdır.
Kovanda herhangi bir hastalık ve zararlı varsa gerekli müdahaleler yapılmalı
En sondaki çerçevenin yanına bölme tahtası konularak boş kalan kısımdan soğuğun girmesi engellenmelidir
Kovanlar bir sehpa üzerine oturtulmalı
Koloniler rüzgar almayan ve mümkünse üstü kapalı bir arılıkta kışlatmaya bırakılmalı
Kovan uçuş delikleri daraltılmalı
Kovan örtü bezi soğuğu geçirmeyen bir malzemeden seçilmeli örtü beziyle kovan arasına kovanda oluşacak nemi çekmesi için gazete kağıdı örtülmeli
Kabartılmış petekler arıcıya tekrar gerekli olacağından muhafazası çok önemlidir. İyi muhafaza edilmeyen petekler mum güvesi ve fare gibi zararlılarına maruz kalabilir. Petekler izole edilmiş bir odada kükürt yakılarak çıkan dumanla fumige edilmeli.Kükürtün alevsiz duman şeklinde verilmeli, arada bir oda havalandırılarak içerde oluşan nemin çıkması sağlanmalıdır
 
Sonbahar Beslemesi
 
Kolonilere yeterince bal ve polen stoku bırakılmış olsa bile bal hasadından sonra şurupla besleme yapılmalıdır. Sonbahar yemlemesi için hazırlanan şeker şurubunun şeker-su oranı 2:1 (2 kısım şeker-1 kısım su) olmalıdır.
Koloniler kışa girerken ve kıştan çıkarken bal stokları yeterli değilse o zaman katı yem (kek) ile besleme yapılır.
 
Kek Yapımı

1 kısım bal 35-40C'ye kadar ısıtılarak 3 kısım pudra şekeri ile iyice karıştırılır. Elde edilen karışım 0.5-1 kg'lik poşetlere yerleştirilip, poşetin alt kısmı kesilerek arılı çerçeveler üzerine yerleştirilir. Bununla birlikte kek hazırlamada polen açığı bulunan bölge ve dönemlerde bu açığın kapatılması için süt tozu, bira mayası ve yağı tamamen alınmış soya fasulyesi unu gibi proteince zengin maddeler karıştırılarak arıların protein ve vitamin ihtiyacı karşılanabilir.
Kek hazırlama ve uygulamada dikkat edilecek husus kekin kovan içi ısısında eriyerek arıların üzerine akmayacak katılıkta ve arılar tarafından tüketilebilecek yumuşaklıkta olmasıdır.
 
KIŞLATMA
 
Arıları Kışa Hazırlama                ve Kışlatma
 

Arıların kışlatılacağı arılık; kuzeyi kapalı güneyi açık ve mümkünse üstü kapalı yerler seçilmelidir. Açık arılıklar ise rüzgar almayan, su tutmayan ve nem biriktirmeyen yerler olmalıdır.
Kovanlar mutlaka yerden 30-40 yüksekliğinde bir sehpa üzerine konulmalıdır.
Kovan içi sıcaklık 14 C° ye düştüğünde arılar kış salkımı yaparlar salkımın merkezi 33C, dış yüzeyinde ise 5-8 C'dir. Salkımdan herhangi bir nedenle düşen arı tekrar salkıma çıkamaz ve ölür. Bu nedenle kışlatma yeri olarak arıların kış salkımını bozacak gürültü ve sesten uzak yerler seçilmelidir.
Kovanların uçuş delikleri içindeki arılı çerçeve sayısı dikkate alınarak Uygun malzeme ile daraltılmalıdır
 
ARI ÜRÜNLERİ
 
Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı bal tebliğinde "bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddeler karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır.
Balın Bileşimi (Kimyasal Yapısı)
Genel olarak balın yaklaşık % 80'i değişik şekerlerden, % 17'si sudan meydana gelir. Geri kalan % 3'lük kısım başta enzimler ve diğer değerli maddelerden oluşur.
Balda; demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi değerli mineraller vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı olarak ta kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için tercih edilirler.
Protein açısından balda 17 adet farklı aminoasit belirlenmiştir. Balın yapısındaki enzimlerin bir kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelir. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı yüksek olup bu ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur.
Balın Özellikleri
Balın Rengi: Bitkisel orjine, depolanma süresine ve koşullarına göre açık renkten koyu kahverengiye kadar değişim gösterir. Balın berraklığı ve şeffaflığı ise içindeki polen ve diğer maddelerin yoğunluğuna bağlıdır. Ayçiçeği ve narenciye balları açık sarı, kestane balı kırmızımtrak, okaliptus balı grimsi kahverengi ve çam balı koyu yeşilimsi ve kahverengidir.
Balın Işığı Döndürme Özelliği: Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi balın kaynaklarına bağlıdır. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denilen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balın tanınmasına yardımcı olur.
Balın Viskozitesi: Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içindeki su oranı ile yakından ilgilidir. Koyu, yavaş akan bir balın viskozitesi yüksek, açık renkli ve gevşek bünyeli ballarda viskozite düşüktür.
Balın Higroskobik Özelliği: Bal higroskobik bir madde olup havadan nem absorbe etme özelliğine sahiptir. Balın havadan nem alması özel yapısına, şeker ve su içeriğine bağlıdır.
Balın Kristalizasyonu: Balda bulunan şekerlerin zamanla doyma noktasına ulaşarak dibe çökmesi olayıdır. Çiçek balları zamanla kristalize olur. Kristalize olan bal sahte veya hileli bal demek değildir. Kristalize olan ballar su banyosu içerisinde ısıtılarak kristalizasyon ortadan kaldırılabilir. Kristalizasyon balın su içeriği ile bünyesindeki fruktoz ve glikoz şekerleri arasındaki oranla ilgilidir. Genellikle bal içindeki fruktoz glikozdan fazladır. Fruktoz/Glikoz oranı büyüdükçe balın şekerlenme eğilimi azalır. Olgunlaşmamış bir balda glikoza göre daha fazla sakkaroz bulunduğu için şekerlenme yavaş olur. Su içeriği düşük olan ballar daha geç kristalize olurlar. Bu nedenle petekli ballarda kristalizasyon geç başlar veya hiç görülmez.
Balın Fermantasyonu: Balın mayalanması veya bozulması anlamına gelir. Su oranı yüksek olan ballarda şekere dayanıklı mayalar şekeri parçalayarak alkol ve karbondioksit oluşturur ve bal köpürür. Fermantasyonu önlemenin en önemli yolu balın olgunlaştıktan sonra hasat edilmesidir. Çünkü olgunlaşmış (sırlanmış) balda şeker konsantrasyonu yüksek, su oranı daha düşüktür.
Tat ve Koku: Balın tadı yapısındaki şekerlerin miktarı, türü ve birbirlerine oranı ile ilgilidir. Kokusu da alındığı kaynağa göre değişir. Bala uygulanan işlemler tadını ve kokusunu değiştirebilmektedir. Bu nedenle ısıtma, işleme, depolama gibi uygulamalarda balın kendine has tadı ve kokusunu bozacak yanlış işlemlerden kaçınmak gerekir.
Bal Hasadı ve Muhafazası
Arıların doğadaki çeşitli nektar kaynaklarından topladıkları nektardan elde edilen ve petek gözlerine konulan bal, başlangıçta alındığı kaynağa bağlı olarak yüksek miktarda su içerir. Arılar petek gözleri üzerinde kanat çırparak ve dışarıdan kovana hava pompalayarak, kovan içinde oluşturdukları hava akımı ile balın fazla suyunu uçurup olgunlaştırırlar. Böylece balın su oranı yaklaşık %17-18 civarına indirilip bal dolu petek gözleri balmumu ile kapatılır. Bu işleme "balın sırlanması" denir. Arılar balını olgunlaştırdıkları petekleri çerçevenin üst çıtasından başlayıp aşağı doğru sırlarlar. Eğer ballı bir peteğin en az 2/3'de bal dolu gözler sırlanmışsa bu peteğin balı olgunlaşmış demektir. Hasada başlanabilir. Kovandaki bütün peteklerdeki balın olgunlaşmasını beklemeden balı olgunlaşan petekler kovandan alınmalıdır. Olgunlaşmış balların kovandan alınmasına bal hasadı adı verilir. Bal hasadı genellikle arıların yağmacılık eğilimlerinin az olduğu sabahın erken saatlerinde yapılır. Kovandan alınan ballı çerçeve taşıma sandığına konulur ve hemen üzeri bir örtü ile kapatılarak arılardan korunur.
Bal hasadının en güç yanı arıları ballı peteklerden uzaklaştırmak ve yağmacılık çıkmasını önlemektir Ana arının ballıkta da olabileceği unutulmamalı,ona bir zarar vermemek için dikkatli olunmalıdır. Bal hasat edilen kovanda arılara yeterince kışlık bal bırakılmış olmalıdır. Bunu sağlamak için genellikle kuluçkalıktan bal hasadı yapılmamalıdır.
Balın süzülmesi: Balın süzüleceği oda içi sıcaklık 25-300C olmalıdır. Çerçeve veya petek üzerindeki sırlar sır bıçağı veya sır tarağı ile alınır. Sonra elle veya elektrikle döndürülen santrifüj (bal süzme) makinesine yerleştirilerek ballar çıkarılır.
Balın dinlendirilmesi: Süzülen ballar, gittikçe incelen çok katlı elekten geçirilerek, mum kırıntıları ve diğer yabancı maddelerden arındırılır. Buna rağmen küçük parçacıklar ve hava kabarcığı balın rengini bulandırır. Bu nedenle bal, dinlendirme tankına alınır. Balın burada 1-2 gün kalması yeterlidir. Küçük parçacıklar ve hava kabarcıkları köpük şeklinde üstte toplanır ve buradan alınarak arılara yem, sirke, likör vb. şeklinde değerlendirilebilir. Böylece balın bulanıklığı giderilmiş olur ve ambalajlanır.
Balın depolanması: Bal kapalı kutularda ve hava ile ilişkisi olmayacak şekilde saklanması gerekir. Bal için en uygun ambalaj kabı kapaklı cam kavanozlardır. Ambalajlanmış ballar oda sıcaklığında tutulmalıdır. Kristalize olmuş balın tekrar eski haline dönmesi için bal kabı 45-65OC sıcak su dolu bir kap içerisinde bekletilerek, balın çözülmesi sağlanabilir.
 
BAL MUMU
 
İşçi arıların 12-18 günlük yaş dönemlerinde karın halkalarındaki mum salgı bezlerinden salgılanan bir maddedir. Rengi salgılandığı an beyazdır, sonra koyulaşır. Arılar petek gözlerini örmek için balmumu üretirler. Arılar 1 kg balmumu üretebilmek için 6-10 kg bal yemeleri gerekmektedir. Mum salgılayan arılar önce bal yerler, daha sonra 35oC de zincir şeklinde salkım oluşturarak mum salgılarlar.
Özellikle Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip yüzeyde toplanan mumun soğutulmasıyla elde edilebildiği gibi güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılır.
Balmumu büyük oranda temel petek yapımında ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Ayrıca mum sanayinde, parlatıcı boya ve cila yapımında, dişçilik gibi alanlarda da kullanım alanı bulmaktadır. Burada çok önemli bir hususa da değinmek gerekir. Arıcılık yönetmeliğinin zorunlu bir hükmü olarak, temel petek yapımında kullanılacak balmumunun 110oC'de 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir.
Balmumunun renginin açık olması istenir. Balmumu 42 saat güneşte bırakılırsa rengi açılır. Ülkemiz açısından arıcılıkta baldan sonra 2. ekonomik arı ürünüdür.
POLEN
Polen çiçekli bitkilerin anterlerinde oluşan ve döllenmede rol olan erkek üreme birimidir. Polen 6-200 mikron çapında değişik renklerde, şekillerde ve yapıdadır. Polen protein, vitamin, mineral madde ve enzimler bakımından çok zengin bir besin maddesidir. Arılar kovanın protein ihtiyacını karşılamak, yavruları beslemek için polen toplarlar ve bunları kovana taşıyarak petek gözlerinde depolarlar.
Polenin Bileşimi
Polenin bileşiminde yaklaşık olarak %10 su, %20 ham protein, %28-35 karbonhidratlar, %3-4 kül ve flavonoidler, karotenoidler, vitaminler(C,E,B kompleksi), mineraller, tüm serbest aminoasitler, nukleik asit ve nukleositler, enzimler (100den fazla) ve büyütme faktörleri bulunur.

Arı Poleni Nasıl Toplar
ve Nasıl Taşır?

Arıların polen toplama etkinliği çiçeklerin açtığı ve hava sıcaklığının 15 ºC'nin üzerinde olduğu ilkbahar mevsiminde başlar. Polen 21 günlük işçi arılar tarafından koloninin protein kaynağını sağlamak amacıyla toplanan bir besin maddesidir. Polen getirecek arı, kovandan çıkmadan önce ballı petek gözlerinden birine sokularak bir miktar bal yutar. Bundan sonra kovandan çıkıp uçarak çiçek tozunu alacağı çiçek üzerine konar. Önceden yutmuş olduğu balı çiçeğin erkek organları üzerindeki çiçek tozlarına boşaltır. Ayakları ile de çiçeğin erkek organlarını tırmalayarak göğsünü ve karın altını sürter. Toz halinde olan çiçek tozları bal ile hem birbirine hem de arının göğüs ve karın altındaki tüylerine yapışır.

Arı topladığı polenleri 3. çift bacağında bulanan polen sepetinde biriktirir. Bir polen topağında 100.000'den 5 milyona kadar polen tanesi vardır Arı bu şekilde kovana döndükten sonra sol ayağındaki mahmuzla sağ sepetçiğindeki çiçek tozunu çözer. Sağ ayağındaki mahmuzla da sol sepetçikteki çiçektozlarını çözerek petek gözlerine doldurur ve petek gözlerine doldurduğu çiçek tozlarını başı ile iterek sıkıştırır. Arı petek gözünü yarıya kadar veya biraz fazlasına kadar çiçek tozu ile doldurduktan sonra üst kısmını bal ile doldurur. Bunun sebebi, çiçek tozunun korunması için olup, hava ile teması kesilen polen adeta konserve yapılmış gibi bozulmadan uzun süre saklanabilir. Arılar bir gidiş gelişinde kovana ancak iki polen peleti taşıyabilir ve bu bir polen yükü olarak kabul edilir. Bir polen yükünün ağırlığı ve boyutu elde edildiği bitkiye bağlı olarak değişmekle birlikte genelde 8-29 mg arasında değişir.
Polen Üretimi ve Muhafazası
Polen, polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Arının taşıdığı polen kovana takılan çeşitli tuzaklardan geçerken tuzak haznesinde birikir. Biriken polenler 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 40oC yi geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 e düşürülür. Daha sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak şekilde ambalajlanıp soğuk ortamda saklanır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki polen toplamanın koloni performansı üzerinde önemli bir olumsuz etkisi yoktur.
" Kurutulmamış polen, oda sıcaklığında bir kaç gün içinde tüm besleyici değerini kaybetmektedir.
" Derin dondurucuda taze polen 1 yıla kadar saklanabilir.
" Kurutulmuş polen oda sıcaklığında bir kaç ay, buz dolabında 1 yıl, buzlukta birkaç yıl saklanabilir.
" Polen güneş ışığı almayacak kavanozlarda, kuru ve karanlık odalarda saklanmalıdır.
Polen Toplamada Dikkat Edilecek Konular
" Zirai mücadele veya ilaçlama yapılan alanlardan polen toplanmamalıdır.
" Kovan içerisindeki pislik ve kırıntıların polene geçmeyeceği polen tuzakları kullanılmalıdır.
" Nemli veya rutubetli yerlerde polen içerisinde maya ve küflerin oluşmaması için polen her gün toplanmalıdır.
" Polen taze olarak derin dondurucuda saklanmalı veya özel fırınlarda kurutulmalıdır.
" Kuru polende rutubet oranı % 10'u geçmemeli, kurutma işleminde ısı 400C üzerine çıkmamalıdır.
 
PROPOLİS
 
Propolis, arıların bitki filiz ve tomurcuklarından toplayarak, kovan iç yüzeyini kapladığı, çatlak ve kırıkları kapattığı, kovan içerisine giren yabancı maddeleri zararsız hale getirdiği, petek gözlerinin ana arı yumurtlamadan önce temizlediği, antibakteriyel, antiviral, antifungal, antioksidan, antiparazitik özelliklere sahip yapışkan ve reçinemsi bir maddedir. Arılar bu bitkilerden topladığı reçinemsi maddeyi arka ayaklarında kovana taşırlar. Balmumu ve bazı sindirim salgıları ile karıştırarak kovan içinde kullanırlar. Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımı ile boşaltılabilir. Arılar propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları, örtü bezi ve giriş deliği arkasında biriktirirler.
Propolisin yoğun olarak toplandığı bitki çeşitleri, bölgeye ve mevsime göre değişmektedir. Bal arıları için çam, kavak, huş, at kestanesi, söğüt, kızılağaç, köknar, karaağaç, dişbudak ,meşe önemli propolis kaynağı bitkilerdir.
Arılar çevreden propolis toplayamadığı zaman çeşitli boya, asfalt ve mineral yağları içeren maddeleri propolis gibi kullanmak amacıyla toplamak zorunda kalırlar. Bu toplama davranışı içerisine sokulması propolisin farmakolojik kullanımını tehdit etmektedir.
Modern arı yetiştiriciliğinde propolis toplama eğilimi yüksek arı ırklarıyla çalışmak arıcının çalışma koşullarını ve bal hasadını zorlaştırmakta, petekli balın değerini düşürmektedir. Ancak propolisin tıp, veteriner hekimlik, dişçilik kozmetik ve bitkisel üretim alanlarında insanlara son derece yararlı yönleri ortaya konulduktan sonra bazı ülkelerde propolis üretimi son derece önem kazanmıştır.
Propolisin Yapısı ve Bileşimi
Propolis örneklerinde bitkisel kaynağa bağlı olarak 150-200 bileşik veya kimyasal madde saptanmıştır.
 
Bunlardan bazıları:
1. Flavonlar ve flavonoidler
2. Terpenler ve terpenoidler
3. Aromatik asit ve esterleri
4. Alifatik asit ve esterleri
5. Amino asitler
6. Alkoller
7. Aldehitler
8. Kalkonlar
9. Ketonlar
10. Hidrokarbonlar
 
Propolisin Fiziksel Özellikleri
 
1. Renk, bitki türüne bağlı olarak renk sarıdan koyu kahveye kadar değişir.
2. Propolis 60-700C de sıvı, 15-250C de mum kıvamında, 25-450C de yumuşak ve yapışkan, 150C altında ise katı kırılgandır.
3. Propolis etanol, glycol ve suda belirli oranlarda çözünür.
4. Antibakteriyel komponentler genellikle alkol ve suda çözülürler. % 70'lik alkolde erimiş çözelti olarak tıp alanında kullanılmaktadır.
5. Propolis saf, katı, sıvı, tablet, sprey, pomad, propolisli sabun, propolisli şeker vb. gibi birçok şekil ve formulasyonlarda pazarlanmaktadır.
 
Propolis Üretim Yöntemleri
 
Çerçeveler Arasından Toplama:
Kovan Giriş DeliğindenToplama: Polen üretimi ile birlikte yapılır. Bu amaçla polen tuzakları kullanılır. Arının dışarıdan getirdiği propolis bu tuzaklardan geçerken hazneye düşer.
 
Özel Propolis Toplama Kiti:
 
Propolis üretimini arttırmak amacıyla havalar iyice soğuyuncaya kadar örtü tahtası yerine plastik, naylon veya metalden yapılan, üzerinde arının geçemiyeceği genişlikte (3 mm) açıklıklar bulunan iç kapak kullanılır. Bu iç kapakların üzerine hiç birşey örtmeden kovan kapağı yerleştirilir. İç kapak üzerinde bulunan açıklıklar 12-21 günlük işçi arılar tarafından propolisle doldurulur.Propolis ile kaplanan bu iç kapak alınır, derin dondurucuya konulur. Soğuktan sertleşen propolis kırılgan bir yapı kazanır ve iç kapağa uygulanan basit bir bükme hareketiyle ayrılır.
Üretilen propolis sert ve katı durumda iken iyice ezilir, cam bir kavanoza konur ve üzerine ılık bir su eklenerek iyice karıştırılır. Propolis içindeki yabancı maddeler bu şekilde izole edilir ve saf propolis elde edilir. Elde edilen propolis derin dondurucuda dondurulduktan sonra, bir öğütücüde öğütülerek çeşitli gıdalar ile birlikte karışım halinde alınabilir.
 
ARI SÜTÜ
 
Arı sütü 6-15 günlük işçi arıların ana arıyı ve genç larvaları beslemek için yutak üstü salgı bezlerinden salgıladıkları beyaz krem renginde ve tereyağı kıvamında protein, vitamin, mineral maddeler ve iz elementler bakımından oldukça zengin bir besin maddesidir.
Arı Sütünün Bileşimi
Arı sütü bileşim itibariyle oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Yaklaşık yarısından fazlası su, protein, yağ, şeker, mikro elementler, enzimler, hormonlar, vitaminler, çeşitli yağ asitleri, 10-HDA ve daha birçok maddeye ek olarak % 3 dolayında henüz belirlenemeyen maddeler bulunmaktadır. Etkileri bilinen fakat belirlenemeyen bu maddeler arı sütünün olağanüstü etkilerini meydana getirmektedir.
Su % 57-70, Proteinler % 17-45, Şekerler % 18-52, Lipidler % 3.5-19, Mineraller % 2-3, 10hydroxy-2decanoic acid ve lOhydroxydecanoic acid
Aynı genotipik karakterli döllü yumurtalardan çıkan larvalar, kendilerine verilen arı sütünün nitelik ve niceliğine bağlı olarak anatomik ve fizyolojik bakımından birbirinden tamamen farklı iki ayrı birey olabilmektedir. Bu farklı besleme sonucu ana arı hastalıklara karşı direnç kazanmakta, günde kendi ağırlığının iki katı kadar yumurta üretebilmekte ve yıllarca yaşayabilmektedir. İki bireyin bu denli farklılaşması yalnızca arı sütünün olağanüstü gücünden meydana gelmekte ve yalnızca bu yönü bile arı sütünü tüketen bir insanın neler kazanabileceğini göstermektedir.
Arı Sütü Üretimi ve Muhafazası
Larva transferinden 2-3 gün sonra yüksük (hücre) içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakum yaparak, renkli şişelere alınır. Çünkü arı sütü havadan, ışıktan, ısıdan, rutubetten ve birçok dış etkiden kolayca etkilenip bozulabilir. Saf arı sütü -50C'de, arı sütü mamulleri ise 5-100C'den serin ve kuru yerlerde saklanmalıdır.
Arı sütü üretimi ve tüketimi fazla olan ülkelerde (Japonya, Çin, ABD ve bir çok Avrupa ülkesi) toz haline getirilmiş bozulmadan çok uzun süre saklanabilen tablet veya kapsül halinde de satılmaktadır. Her gün yüzbinlerce insan besleyici ve bünyeyi güçlendirici bu doğal ilaçları kullanmaktadır.
Arı Sütünün Tüketilmesi
Arı sütü bal ile tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilim yoluyla tüketilmesinin daha doğru bir yaklaşım olduğu ortaya konulmuştur. Normal şartlarda ortalama doz yetişkinler için 0,5g , hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir. Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre yetişkinler için belirtilen dozun yarısı ile 1/4 'i önerilir. Piyasada bal-polen-arı sütü karışımları bulunmaktadır. Bu tür karışımların, 1kg bal, 30-50 g arı sütü ile 100-150 g polen şeklinde olması tavsiye edilir.
 
ARI ZEHİRİ
 
Arı zehiri işçi arılarda zehir bezlerinde üretilip zehir torbasında depolanır. Petek gözlerinden yeni çıkan arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük olduklarında en yüksek kapasiteye ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Arı zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının yaklaşık %50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki melittindir.
Arı Zehirinin Bileşimi
Enzimler: Phospholipase A2, Hyaluronidase, Acid Phosphomonoesterase, a glucosidase, hysophospholipase
Protein ve Peptitler: Melittin, Apamine, Mast Cell Degranulating Peptide (MCD), Secapin, Procamine, Adolapin, Protease inhibitor, Tertiapin, Küçük moleküllü peptides (<5 amino acids)
Aminler ve Diğerleri: Histamine, Dopamine, Noradrenaline, Amino asitler, Şekerler, Aromatik maddeler, Fosfolipidler
Arı zehiri üretimi için, elektro-şok prensibiyle çalışan cihazlar geliştirilmiş olup bu cihazlarla oldukça pratik ve hızlı arı zehri toplanabilmektedir.
 
ARI HASTALIK VE ZARARLILARI
 
AMERİKAN YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizdede arılar ve arıcılarımız için büyük sorun oluşturmaktadır. Etmeni Paenibacillus larvae'dır. Gram (+), flagellalı ve spor oluşturan bir yapıya sahiptir. Katalaz (-) 'tir ve ergin arılar üzerinde bir hastalık oluşturmaz. Olumsuz çevre koşullarında spor oluşturarak uzun yıllar canlı kalabilir. Ülkemizde ihbarı mecburi tek arı hastalığıdır.

       BULAŞMA
Bulaşma genellikle arıcılarımızın daha önce infekte kovanda kullandıkları ve sterilize olmayan alet ve ekipmanı kullanmaları, hastalıklı ve zayıf kolonileri sağlam kolonilerle birleştirmeleri, kaynağı belli olmayan balla arıların beslenmesi gibi sebeplerle hastalık bulaştırılır. Ayrıca hastalık sebebiyle zayıflamış olan kovanın diğer arılar tarafından yağmalanması sırasında hastalığın sporları sağlam kovanlara taşınır. Bu hastalıktan ölmüş yavrular çürüyüp göz içinde kalırlar. İşçi arılar bu ölmüş larvaları atarlarken kendi vücutlarına bulaşmış olan sporlarla diğer gözlerede bu hastalığı bulaştırırlar.

HAYAT EVRESİ
Arı larvalarına infeksiyon, sporlarla infekte olmuş besinlerin ağız yoluyla alınması ile olur. İşçi ve erkek arı larvaları ilk 3 gün arı sütü ile beslendiklerinden hastalığa yakalanmazlar. Ancak daha sonra polen ve bal ile beslenmeye başladıklarında hastalığa yakalanırlar. Hastalığın oluşabilmesi için bakterinin spor formunun vücuda alınması gerekmektedir. Larvalar besinlerle birlikte sporları ağız yoluyla sindirim sistemine alırlar. Sporlar larvanın vücuduna girdikten 1 gün sonra bağırsağa geçer ve burada basil formunu alır. Basil formu hemolenfe geçerek çoğalmaya başlar. Bu devrede hastalığın şiddeti artar. Basiller prepupa ve pupa dönemine girmiş larvanın bağırsak çeperini tamamen eriterek vücut boşluğuna yayılır. Yavrular 9-11 gün sonra ölürler. Ölen yavrular koyu kahverengi bir pelte halini alırlar. Temizlenemeyen petek gözleri tehlikeli bir enfeksiyon kaynağıdır.

BELİRTİLERİ
Hastalıktan ölmüş yavruların bulunduğu gözler kolay kolay temizlenemez. Bu durumda ana arı buralar temizleninceye kadar yumurta atmayacağından yavrulu alan düzenli değil dağınık bir görünümdedir.
Hastalıktan ölen arılar göz içinde sulu yumuşak bir pelte kıvamını alır. Bu durumda göze bir çöp sokup karıştırılarak çekildiğinde 6-8 cm kadar bir uzama görülür. Bu belirti Amerikan Yavru Çürüklüğü için ayırt edici bir özelliktir. Ancak bu uzamanın görülmesi her zaman bu hastalığın olduğu anlamına gelmez. Avrupa yavru Çürüklüğü gibi bazı hastalıklardada çeşitli bakteriler devreye girerek bu uzamayı sağlayabilir.
Kovan açıldığında çürüğen yavrulardan kaynaklanan ekşisi bir tutkal kokusu hissedilir.
Hastalıklı kolonide gelişme hızı düşer, ergin arı sayısı ile yavru miktarında büyük azalma görülür. Arıların polen ve nektar toplama aktivitesi azalır.
Larvaların rengi sararmış, ileri dönemlerde kahverengileşmiştir.
Ölümler genelde kapalı gözlerde olur.
Ölen larvalar sulu ve yapışkan olup göz tabanına yapışırlar. Yapışkan kalıntının gözlerden dışarı atılması ve gözün temizlenmesi oldukça zordur. Bu kalıntılar zamanla kuruyarak milyarlarca sporu içeren bir tabaka halinde gözün tabanına sıvanırlar
Yavru pupa döneminde ölmüş ise dil sertleşerek petek gözünü deler. Avrupa Y.Ç.'de ölümler genellikle larva döneminde olduğundan bu durum ortaya çıkmaz.

TEŞHİS
Semptomlara bakarak bu hastalığı teşhis etmek kolaydır. Deneyimli bir arıcı bunu teşhis edebilir. Ancak ne kadar deneyimli olursanız olun yinede bazı hastalıklarla karıştırma riski vardır. Bu yüzden hastalıktan şüpheli kovandan örnek alınarak bir laboratuara gönderilmelidir. Hastalığın teşhisi tüm semptomlarla birlikte laboratuar muayenesi sonucu ortaya çıkar.
Holst süt testinin temeli bakterinin sporlanma döneminde oluşturduğu protein parçalayan enzimlere dayanır. Yağsız süt tozundan %1'lik hazırlanan çözeltiden 3-4ml eriyik bir cam tüp içerisine alınır. Hastalıklı göze bir kibrit çöpü sokulur ve materyal cam tüpteki eriyiğe batırılır. Tüp 36oC' de 15-20 dakika bekletilir. Eğer P. larvae sporları varsa bulanık çözelti berraklaşır. Avrupa Y.Ç ve Tulumsu Y.Ç' nde proteolititik enzimler oluşmaz. Bu durumda sütün proteini parçalanamayacağından dolayı berraklaşma olmaz. Ayrıca Katalaz testi de yapılır.

KORUNMA
Bu hastalıkla ilgili herhangi bir tedavi yöntemi yoktur. Bazı arıcılılarımız yasak olmasına rağmen arılarında antibiyotik kullanarak bu hastalığı tedavi etmeye çalışsalarda antibiyotiklerin sporlara etkimemesinden dolayı hastalık tekrar ortaya çıkar. Bu sebeple hastalıkta en önemli nokta korunmadır.
Hastalık taşıyan kovanlar kesinlikle nakledilmemelidir.
Zayıf kovanların birleştirilmesi ve yavrulu çerçeve takviyesi gibi işlemler kontrolden sonra yapılmalıdır.
Arıcılıkla ilgili bütün malzemeler temiz tutulmalı ve dezenfekte edilmelidir.
Etrafta petek ve bal artıkları bırakılmamalıdır.
Kovanlar kuvvetlendirilmeli, gerektiğinde vitaminli şurup ve kekle beslenmelidir. Böylece arının direnci arttırılarak hastalıktan en az miktarda etkilenmesini sağlanmalıdır.
Kaynağı bilinmeyen ballar oğullar ve koloniler arılığa sokulmamalı ve şaşırmalar önlenmelidir.
Diğer arı hastalıkları ve parazitleriyle mücadele edilmelidir.
Eğer hastalık çok ilerlemişse kovan gövdesi hariç arılar çerçevelerle birlikte yakılmalıdır.
Bu hastalık ihbarı mecburi hastalıklar arasındadır ve herhangi bir kimyasal ilaçla tedavisi yoktur. Hastalıktan korunmanın en iyi yolu koruyucu tedbirleri almaktır.
Bulaşık malzeme ve peteklerin dezenfeksiyonunda potasyum hipoklorit ve formaldehit (%2'lik) kullanılabilir. Ancak özellikle formaldehit uygulamasında dikkatli olunmalıdır. Çünkü bal formalini absorbe eder ve formalin arılar için öldürücü olabilir. Formalin uygulanmış bal ve petekler arılara verilmemelidir ve imha edilmelidir.
Küllü Su : Potasyum hipoklorit yoksa, metal arıcılık malzemeleri % 1'lik küllü suda 1 saat kaynatılarak da dezenfekte edilebilir. Bunların haricinde zefiran (benzalkonyum klorür), hidrojen peroksit ve kloramin'de kullanılabilir.
KRONİK ARI FELCİ
Hastalığın etmeni RNA yapıdaki bir virüstür. 1991 yılında tüm coğrafi bölgelerimizde görülmüştür. Hastalık genelde haziran ve temmuz aylarında görülür. Sonbaharda ise hastalıkta azalma olur. Birçok arıcı bunu tarım ilaçlarından ileri gelen zehirlenmelerle karıştırmaktadır. Virüsün inkübasyon ısısı optimum 35oC'dir. Bulaşma şekli kesin olarak bilinmemekle beraber arılar arasında bal alışverişi ile olduğu sanılmaktadır.
Hastalığın en önemli belirtisi üzerlerine duman verildiği halde arılar vızıltı çıkarırlar fakat uçmazlar.bacak ve kanatları sürekli şekilde titrer. Hasta arıların bal midesindeki sıvılar dışarı atılamadığı için karınları nosemalı arılarda olduğu gibi şişkindir. Hasta arıların vücut kılları döküldüğü için parlak ve cilalı bir görünümü vardır, abdomen normalden daha ufakmış gibi görünür. Vücut yüzeyleri koyu esmer bir renk alır. Hasta arılar 2-4 hafta içinde ölürler.
Hastalık nedeniyle tarlacı arıların sayılarında görülen azalmadan dolayı kolonideki yavru gelişimi olumsuz etkilenir. Bundan dolayı genç arıların sayısında bir azalma görülür. Bakıcı arıların azalması sonucu koloninin düzeni bozulur.
SBPV virüsü ergin arıların sinir sistemini tahrip eder. Sinir hücrelerinin içinde yayılır ve istem dışı kasılmalara sebep olur.
AVRUPA YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ
Etmeni Melissococcus pluton'dur. Ancak bu hastalık oluştuğunda genelde ortamda Bacterium, eurydice, Bacillus alvei ve Bacillus laterasporus bakterileride bulunabilir. Özellikle bunlardan Bacillus alvei'nin ortamda bulunması ölen yavrularda çürümeğe ve uzamaya sebep olduğundan Amerikan Y.Ç. ile bu hastalığın karıştırılmasına neden olabilir.

BULAŞMA
Bulaşma genellikle arıcılarımızın daha önce infekte kovanda kullandıkları ve sterilize olmayan alet ve ekipmanı kullanmaları, hastalıklı ve zayıf kolonileri sağlam kolonilerle birleştirmeleri, kaynağı belli olmayan balla arıların beslenmesi gibi sebeplerle hastalık bulaştırılır. Ayrıca hastalık sebebiyle zayıflamış olan kovanın diğer arılar tarafından yağmalanması sırasında hastalığın sporları sağlam kovanlara taşınır.

HAYAT EVRESİ
Larvalar bakteriyi besleyici arıların getirdikleri besinlerle sindirim sistemine alırlar. Mide ve bağırsakta gelişmeye başlar. Larva, pupa dönemine girdikten sonra etmen bağırsaktan dışkı ile petek gözün içine atılır. Petek gözün içindeki bu atıkları işçi arılar temizlik esnasında alır ve dışarı atarlar. Ancak bu sırada diğer larvalarada bakteriyi bulaştırırlar.
Patojen bakteri yavrunun gıdasını ve bağırsak içeriğini hızla tükettiği için larvanın pupa dönemine çok zayıf girmesine veya pupa döneminde ölmesine neden olur. Ölümler diğer fırsatçı patojenlerinde olaya karışması ile hızlanır.

BELİRTİLERİ
o Petek üzerinde yavrulu alan düzgün olmayıp açık ve kapalı gözler birbirine karışmıştır.
o Ölümler genellikle açık gözlerde larva döneminde görülür(%90), eğer ölüm gözler kapandıktan sonra yani pupa döneminde olmuşsa göz kapağı delinir ve rengi açılır.
Larvanın rengi önce sarıya, sonra kahverengi ve siyaha dönüşür.
o Ölü larvalar sulu ve yumuşaktır.
o Hastalıklı kolonide gelişme hızı düşer, ergin arı sayısı ile yavru miktarında büyük azalma görülür. Arıların polen ve nektar toplama aktivitesi azalır.
o Kapalı petek göz üzerindeki sır tabakasının rengi matlaşarak içeriye doğru çöker.
o Ölü larvanın kıvamı önceleri sulu ve yumuşak, sonra sertleşerek hamur kıvamı alır.
o Ölü larvalar tabanın dibine yapışmaz
o Kovandan kokuşmuş et kokusu gelir.
o Her üç bireyin larvası da bu hastalığa yakalanır.
o Hastalıklı larvalar genellikle bakıcı arılar tarafından dışarı atıldığı için güçlü kolonilerde uzun süre fark edilmeyebilir. Ancak ölümler çok fazla olursa ve kovan güçlü değilse larvalar atılamaz ve petek gözü içerisinde çürümeye başlarlar.
o Ölü larvalar petek gözü tabanında C şeklinde kıvrılmış durumdadırlar. Gözün tabanına yapışmazlar ve petek göze bir kibrit çöpü sokulduğunda gözden rahatlıkla çıkarılabilirler.
o Göze bir çöp sokularak karıştırıldığında 2-4 cm kadar bir uzama gözükür.
AMERİKAN Y.Ç. İLE AVRUPA Y.Ç. ARASINDAKİ ÖNEMLİ FARKLAR
Bu iki hastalığın belirtileri arasında 3 belirti çok önemlidir. Bunlar;
1- Ölmüş larvaların gözün tabanında C harfi şeklinde görülmesi. Amerikan Y.Ç.'nde ölümler larva pupa döneminde kapalı gözlerde oluşur. Bundan dolayı C şeklinde ölmüş yavru gözükmez.
2- Ölen yavruların gözün tabanına yapışmaması. Amerikan Y.Ç.'nde çürüme oluştuğundan dolayı gözün tabanına yapışma olur.
3- Ölü yavru bulunan göze çöp sokulduğunda yavrudaki çürüme miktarı A.Y.Ç'ne göre daha az olduğundan uzama miktarıda azdır (2-4 cm kadar uzar)
Ancak teşhis koyabilmek için tüm belirtilerin birlikte ele alınması gerekmektedir.
KORUNMA
Bu hastalıkla mücadelede herhangi bir preperat bulunmadığından korunmaya önem verilmelidir.
o Hastalığın bulaşması ve yayılma şekli Amerikan Y.Ç'ne çok benzediğinden koruma ve kontrol yöntemleri genel olarak aynıdır.
o Hastalıklı koloniler başka bir yere taşınmamalı ve diğer kolonilerle birleştirilmemeli
o Koloniler şurup ve keklerle güçlendirilmeli
o Kullanılan alet ve ekipmanlar temiz olmalı
o Kullanılan temel petek ,polen vb. temiz olmalı
o Diğer hastalık ve parazitlerle özellikle varroa ile mücadele edilmelidir.
o Yağmacılık ve şaşırma önlenmelidir.
o Beslemede bulaşık bal, polen, şurup veya kek kullanmamalıdır.
o Ana arı değiştirilmeli ve genç ana arılarla çalışılmalıdır.
BAL MUMU GÜVESİ
Büyük balmumu güvesi (Galleria melonella L.) larvaları bal ve depolanmış polenler üzerinde beslenerek ağır ekonomik kayıplara neden olur. Sağlıklı kolonilerde G.melonella'nın zararı işçi arılar tarafından etkili bir şekilde kontrol edilebilir. Ancak zayıf kolonilerde büyük kayıplar meydana getirir. Larvaları özellikle havalandırması yetersiz olan sıcak depolardaki kovanlarda, ballı veya süzülmüş çerçevelerde büyük ürün kayıplarına neden olur. Ürün kaybının temel sebebi çok hareketli olan larva dönemleridir. Larvalar beslenmek için balmumu içerisinde tüneller açarak ilerlerler ve peteğin yapısını bozarlar. Yumurtalarını bal arılarının ulaşamayacağı yarık ve deliklere yumurtlarlar. Normal koşullarda (24-26oC) bu yumurtalardan 5-8 günde larvalar çıkar. Yeni çıkan larva ipeksi yapılı bir tünelde peteğin tabanına doğru ilerlemeye başlar. Sıcaklık ve besine bağlı olarak 1-5 ay beslenir ve büyür. Bu dönem sonunda larva boyu 1 mm'den 22 mm'ye kadar büyür. Peteklere en çok bu larva dönemindeyken zarar verir. Larvalar polen yanında arı larvası gömleği ve dışkı ile beslenir. Sadece balmumu ile beslenen larva gelişmesini tamamlayamaz. Larvaların gelişmesi için en uygun sıcaklık 29 - 35oC'dir. 4 - 5oC'de ise gelişim tamamen durur. Düşük rakımlı yörelerimizde tahribatı daha fazladır. Sıcak ve ılıman iklime sahip kıyı şeridinde daha fazla hasara sebep olur. Özellikle Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin düşük rakımlı kesimlerinde ciddi ürün kayıplarına neden olur. Ülkemizde yalnızca Kars'ta görülmemektedir.

MÜCADELE
Mücadelede pek çok kimyasal, biyolojik ve fiziksel yöntem kullanılmaktadır. -15'te 2 saat ve -12oC' 3 saatlık düşük ısı uygulamalarında zararlının tüm gelişme dönemleri ölmektedir. 49oC'de 40 dakikalık ısı uygulaması ile balmumu içine gizlenmemiş halde bulunan olgun larvaları öldürülebilir. Kullanılan kimyasallar bal ve balmumunda kalıntı bırakmaktadır. Soğutma ve ısıtma teknikleri ise pahalı olmaktadır. Buna karşın biyolojik olarak B. thuringiensis bakterileri kullanılır. Ticari olarak hazırlanmış toz veya süspansiyon olarak satılır. G. melonella bu materyali çok az miktarda almış bile olsa ölür. Bal mumu güvesinin en etkili düşmanı arılardır. Bu nedenle kolonileri güçlü tutmak çok önemlidir. Güçlü kolonilerde arılar güve larvalarını kovan dışına taşıyarak zararlı etkilerinden kurtulurlar.
DİZANTERİ
Dizanteri, bulaşıcı olmayan ve hazım bozuklukları nedeniyle ergin arıların ishale yakalanmaları şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalık birçok sebepten dolayı ortaya çıkabilir. Bunlar arasında Fermente olan gıda stokları, sonbaharda sulandırılan şurupla besleme , kirli şurupların verilmesi, rutubet yada nemlilik, arıların uzun süre kapalı tutulmaları, akide,pekmez,lokum,ham şekerle yapılan beslemeler sayılabilir.

BELİRTİLERİ
Uyuşuk arılar, şişen abdomenler, sarıdan kahverengiye kadar dışkı ile bulaşan kovanlar, hastalık hafif seyrediyorsa koloniye fazla zarar vermez ancak nosemayla birlikte seyrediyorsa nosemanın yayılma hızını arttırır. Hastalık şiddetli seyrederse toplu ölümler başlar ve koloni sönebilir.
KİREÇ HASTALIĞI
Kireç hastalığının etmeni fırsatçı bir mantar olan Ascosphaera apis 'tir. A. apis sporları sadece arı larvalarında hastalık yapar. Çoğalma sporlanma ile olmaktadır. Spor oluşumu için iki cinse ait misellerin biraraya gelmesi gerekir.
HASTALIĞIN NEDENLERİ
Bu hastalık bir mantar hastalığı olduğundan dolayı en önemli nedeni kovan içi nemdir. Kovan içinin nemi normalden daha fazla ise hastalık hızla yayılır.
Bakterilerle mantarlar arasında bir antagonizma vardır. Bakterileri öldürmek için yoğun antibiyotik kullanıldığında bu mantar için uygun bir ortam oluşturulur ve hastalık hızla yayılır.
Stres (Olumsuz koşullar, Açlık)
Diğer hastalık ve zararlılar.
Uygun olmayan kullanılmış siyah petekler
Arılar tarafından kovan temizliğinin doğru yapılmaması. Bazı arı ırklarının temizlik içgüdüleri fazla gelişmemiştir. Bu durumda temizlenemeyen kovanda hastalığın yayılması kolay olur.
Hastalığa duyarlı koloniler

BULAŞMA VE HAYAT EVRESİ

Mantar sporları toprakta, bitkilerde, su kaynaklarında, polen ve bal toplayan tarlacı arıların vücut kılları arasında bulunabilir.
Fungus ergin arılarda hastalık yapmaz, larvalara işçi arılar tarafından besinlerle bulaştırılır. İlk 3 gün bulaşma olmaz. Çünkü bu dönemde arı sütü ile beslenirler. Arı larvaları açık yavru gözlerinde 4-5 günlük olduklarında bulaşma gerçekleşir. Süre geçtikçe larvaların hastalığa yakalanma riskleri azalır. Ölümler genellikle olgun larva veya pupa döneminde olur.
Besin yoluyla arı larvasına bulaşan mantar sporları, larvanın orta bağırsağında gelişerek misel oluştururlar. Gelişen miseller, daha sonra bağırsak çeperini delerek karın boşluğuna yayılır ve bir kısmıda larvanın ekzoderm tabakasını delerek dışarı çıkarlar. Bu dönemde larvada büyüme durur ve ölümler görülmeye başlanır. Larva derisinden dışarı yayılan mantar miselleri, vücut yüzeyinde beyaz kümeler oluşturur. Larva giderek sertleşir ve mumya görünümü alır.
Larva eğer tek bir cinsiyete ait miseller ile kaplanmışsa mumyalar beyaz renktedir. Bu yüzden bu hastalığa kireç hastalığı adı verilir. Eğer fungusun miselleri iki cinsiyetede ait iseler mumyalaşmış larvada larvada siyah benekler veya koyu gri noktalar görülür.

BELİRTİLERİ
Kolonideki arı sayısının çeşitli nedenlerle azalması sonucunda yavrulu çerçevelerin dış kenarında bulunan erkek arı larvalarının gelişmesi için gerekli olan optimum sıcaklık sağlanamaz. Eğer mantar sporları bu sırada aktif hale geçerse, hastalığın ilk belirtileri yavrulu çerçevelerin kenarındaki erkek arı gözlerinde görülür. Hastalığın ileri dönemlerinde çerçevenin orta kısımlarında da mumyaları görmek mümkündür. Temizlikçi arılar açık veya kapalı gözlerdeki mumyaları buradan çıkartarak kovanın dip tahtası veya uçuş tahtası üzerine bırakırlar.
Kurumuş mumya larvaları petek gözüne yapışmazlar.

KORUNMA
Hastalığın asıl kaynağı nemdir. Nemli ortamlarda mantarlar çok hızlı bir gelişme gösterirler. Korunmada temel nemin düşürülmesidir.
Hastalık yapan sporlar soğuk ve nemli havalarda daha hızlı gelişme gösterdiği için kovanın dip tahtası nemli toprak üzerine konulmamalıdır.
Kışlatmanın kapalı yerlerde yapılması durumunda, kovan içinde nemin yükselmesine engel olunmalı, nem çekici örtü malzemesi kullanılmalıdır.
Hastalık nedeniyle zayıflamış kolonilere, genç arılı çerçeve ilave edilmeli.
Kolonide stres yaratan açlık, aşırı antibiyotik kullanımı ve diğer hastalıklar gibi faktörlerden koloni korunmalıdır.
Bulaşık koloninin ana arısı mutlaka değiştirilmelidir.
Hastalığa hassas olan kolonilerle çalışmaktan kaçınılmalıdır.
Arıların protein ihtiyaçlarını karşılamak için hazırlanan keklere katılan bira mayası, süt tozu ve soya unu gibi maddeler arının sindirim sistemi ortamını bazikleştirir ve yüksek protein içeriğinden dolayı bakteri ve mantarların gelişmesini arttırır.
Bu hastalığa karşı etkili bir ilaçla mücadele yöntemi geliştirilememiştir. Ancak %0,7'lik timol solüsyonu veya %4'lük formaldehitin gömeçler üzerine püskürtülmesi şeklinde uygulamalar mevcuttur.
Bu mantar heterotallik olduğundan dolayı koloniye bulaşmış olsa dahi yaylıma şansı çok azdır ve arılar bu hastalığı kendileri yenebilirler.
NOSEMA
Etmeni Nosema apis adı verilen bir protozoadır. Spor oluşturarak çoğalırlar. Ergin arı hastalığıdır. Tüm arı bireylerinde görülebilir. N.apis arılarda ishale sebep olurken diğer birçok bakteri ve amip bağırsak içindeki bu üremeye paralel olarak gelişir ve hastalığı dahada şiddetli hale getirir.
 
HAYAT EVRESİ
N. apis sporları ergin bal arılarının sindirim sistemine bulaşık yiyecek veya sularla girer. Alındıktan kısa bir süre sonra ventrikülüs epitel hücrelerine geçer ve burada üremeye başlar.
Bağırsak epitelinde çoğalan sporlar, hücreyi parçalayarak bağırsak lümenine düşer. Burada ayrı ayrı epitel hücrelerine girerek onlarıda infekte ederler. Bu şekilde birçok epitel hücresi tahrip olur. Bunun sonucunda sindirim salgısı salgılayamadıklarından sindirim sisteminin işlevi bozulur.
Nosema sporları hastalığa yakalanmış arının dışkısında bulunur. Bal, polen, petekler ve kovan dip tahtası sporla bulaşır. Soğuk ve yağışlı havanın uzun süre devam etmesi durumunda arılar uçuşa çıkamazlar ve dışkılarını kovanın içine bırakmak zorunda kalırlar. Bu ortamda hastalık çok hızlı yayılır.

BELİRTİLERİ
Hastalığın erken dönemlerinde belirtiler net olmadığı için teşhis ve tedavide genellikle geç kalınmaktadır. Belirtiler ölümden kısa süre önce görülür.
Kronik dönemde arıların huzursuz davranışları, susuzluk çekmeleri, sulu dışkı yapma, ve dinlenme sırasında titredikleri görülür. İğneleme refleksi kaybolmuştur.
Bağırsakta biriken sindirilmemiş katı besinlerin artması hasta arının karın kısmının şişmesine neden olur. Sonuçta trakea keseleri şişen bağırsakların yaptığı basınçtan dolayı sıkışır ve kan dolaşımı sağlıklı bir şekilde yapılamaz. Bu durumda vücut için yeterli oksijen sağlanamaz.
Oksijen eksikliğinden dolayı arılar uçamaz, yerde sürünür gibi yürürler. Kanat ve vücutları titrer. Kasılma ve felç gibi belirtiler ortaya çıkar. Kanatları ayrık pozisyondadır.
Belirtiler ilkbaharda yavru gelişimi ile ortaya çıkar. Yazın baskı altına alınır. Sonbaharda ekim ve kasım aylarında tekrar görülür.
Normalde kırmızı kahverengi olan bağırsağın rengi sporların etkisiyle gri beyaz renkte ve şişmiş olarak görülür.
Nosemanın yaptığı zararlı etkilerin temelinde bağırsak hücrelerini parçalaması vardır.
Bağırsak hücrelerinin işlevi engellendiğinden besinler tam olarak hazmedilemezler. Epitel hücrelerinin protoplazmalarını tükettikleri için sindirim enzimlerinin miktarı azalır. Bunun sonucunda besinlerden yararlanma azalır. Koloni zayıflar, yavru bakımı azalır ve bal verimi düşer. Ana arı nosemaya yakalanmışsa yumurta bırakma kapasitesi azalır.

TEŞHİS
Teşhiste belirtiler çok önemlidir. Ancak kesin teşhis, belirtiler ve protozoonun sporlarının mikroskopta görülmesi ile olur.
Teşhis yöntemlerinden biride mikroskobik muayenedir. Bir pens yardımı ile çıkarılan bağırsak bir lam üzerine yerleştirilir. Üzerine bir damla distile su ve bir damlada nigrosin boya damlatılır. Lamelle kapatılarak hafifçe bastırılır ve mikroskopta bakılır. Nosema sporları siyah zemin üzerinde parlak oval şekilde görülür.

KORUNMA
Nosemada korucu önlemler almak tedaviden daha önemlidir. Bunun için Arılıklar rutubetten korunmalı, hasta koloniler tedavi edildikten sonra dezenfekte edilmiş kovana alınmalı,
koloniler ilkbahar ve sonbaharda güçlendirilmeli, yaz sonunda yavru gelişiminin durmasına izin verilmemeli, bu dönemde yapılacak bakım ve besleme ile genç arı sayısının artması sağlanmalıdır.
TEDAVİ
Arı kolonilerine koruyucu olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında fumagillin içeren şurup verilerek hastalığa karşı etkili bir önlem alınabilir.
Sonbaharda 2:1, ilkbaharda 1:1 oranında şurup hazırlanır. Hazırlanan 25 lt şuruba 25 g olan 1 şişe Fumagillin etken maddeli ilaç eklenir. (Fumidil-B) Isıtılarak hazırlanan şurup soğuduktan sonra, içerisine ilaç eklenerek karıştırılmalıdır. Hazırlanan karışımdan her koloniye 4lt verilmelidir.
Bulaşık kovan ve petekler 49oC'lik ısıda sterilize edilir. Bu amaçla arısız kovan ve petekler 49oC'de 24 saat tutularak sporlar etkisiz hale getirilir. Bulaşık ekipmanların fumigasyonu için erken ilkbaharda emici bir maddeye 125cc %80'lik asetik asit emdirilerek arısız her kovanın çerçeveleri üzerine konur. Kovan gövdeleri üst üste yerleştirilerek açıklıkları bantla kapatılır ve bu şekilde 1 hafta fumige edilir. Fumigasyondan sonra en az 2 gün havalandırılır ve bu şekilde kullanılır.
SEPTİSEMİ
Etmeni: Pseudomonas apiseptica olarak identife edilen bakteridir. Hastalık kan zehirlenmesi olarak bilinir. Bu bakteri Gram (-) ve spor oluşturmayan yapıdadır.
BULAŞMA VE YAYILMA
Bu hastalığa neden olan bakteri doğada nemli toprakta, bitkilerde durgun sularda ve bataklıklarda bulunur. Çeşitli yollardan arının trake sistemine girer ve buradan kan sıvısına girerek hastalık yapar. Hastalık özellikle havalandırması yetersiz ve yüksek nem bulunan kolonilerde görülür. Ayrıca yoğun bir şekilde yapay gıdalarla beslenen arılarda ortaya çıkar.

BELİRTİLERİ
Septisemiye yakalanan arılar hızla ölürler. Kan sağlıklı arılarda kan solgun sarımtırak renkte iken hasta arılarda açık kahverenginden tebeşir beyazına dönüşür. Hastalığa yakalanan arılarda kaslar hızla refleks kaybına uğrar, uçma yeteneği kaybolur, besin tüketimi durur, koloni zayıflar. En yüksek ölüm düzeyi bulaşmadan 20-36 saat sonra görülür. Ölen arılar ele alındığında baş, göğüs, kanat ve bacak gibi vücut kısımları hemen ayrılır. Ölü arılarda kokuşma görülür.

KORUNMA VE KONTROL
Koloniler güneş alan ve hava akımı olan arılıklarda tutulmalıdır. Arılık yeri nemli olmamalı ve kovan içinde nem birikmemelidir. Arılar üzerinde stres yapabilecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Varroa ve nosema ile mücadele edilmelidir. Yoğun yapay yemlemelerden kaçınılmalıdır.
VARROA
Önceleri Varroa jacobsoni olarak bilinen bu akarın aslında Varroa destructor olan farklı bir akar türü olduğu ortaya çıkmıştır. Kolonilerde tespit edilen 30 kadar farklı akar türünden sadece birkaçı arılara zararlı olmakta ve arıcılık için önem taşımaktadır. Varroa destructor bunlardan bir tanesidir. Arılar ve arıcılarımız için en büyük sorunlardan biridir. İhbarı mecburi hastalıklar arasında iken Temmuz 2007'de ihbarı mecburi hastalıklar listesinden çıkarılmıştır. Varroa arıların hemolenfini emerek beslenir. 1976 yılında ülkemize bulaşmış ve 1980 yılına kadar kovanların %20-25'inin kaybedilmesine neden olmuştur. Bu akarın erkekleri hemolenf ememez. Arılar üzerinde hemolenf emen yalnızca dişi akarlardır.
 
BULAŞMASI
Varroanın ülkemizde hızla yayılmasının en önemli nedeni ülkemizde yoğun olarak yapılan gezginci arıcılıktır. Varroa enfestasyonunun olduğu bölgeye götürülen arılara bulaşan varroalar buradan diğer bölgelerede yayılmıştır. Bulaşması ve yayılması genel olarak aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
Bulaşık kolonilerden sağlıklı kolonilere yavru ve genç işçi verilmesi
Kolonilerin kontrolsüz olarak birleştirilmesi ve suni oğul üretimi ile yeni kovanların oluşturulması
Bulaşık arıların kovanlarını şaşırarak diğer kovanlara girmesi, özellikle erkek arıların kovanlarını şaşırmaları
Oğul kontrolü için gerekli önlemlerin yeterince alınmaması ve başıboş çıkan oğulların kaçması
Arılık içerisinde ve arılıklar arasında zayıf koloniler nedeniyle sık sık yağmacılık yapılması
Etkili olmayan yöntemlerle zararlıya karşı yapılan kimyasal mücadeleden olumlu sonuç alınamaması
Zararlı ile bulaşık olduğu bilinen ülkelerden kontrolsüz paket arı, ana arı veya arı kolonisi alınması
Gezginci arıcılığın yeterince denetlenmemesi
Zararlı ile toplu mücadeleye önem verilmemesi
 
HAYAT EVRESİ
Ergin dişi akar koyu kahverengi olup enlemesine oval şekildedir. Ortalama 1,10 mm uzunluğunda 1,57 mm genişliğindedir. Sert bir kitin tabakası ile kaplıdır. Üstten bakıldığında ağız parçaları ve bacakları gözükmez. Vücudu ketom adı verilen kıllarla kaplıdır. Bu kılların görevi varroanın arıya daha sıkı yapışarak düşmesini önlemektir. Erkek Varroalar ise 0.8-1 mm genişliğinde gri-beyaz sarımtırak renktedir. Erkek varroaların ağız yapısı delici-emici yapıya sahip olmadığından arılardan hemolenf ememezler. Bundan dolayı arıların üzerinde yaşayamazlar. Tek görevleri gözlerin içinde bulunan dişi varroaları döllemektir. Varroa'nın faaliyete başlaması ana arının yumurtlamaya başladığı dönemde olur. Sonbaharda kuluçka süresinin bitimine kadar devam eder. Varroalar gelişmekte olan 5-6 günlük larvalı petek gözleri içine gözler kapanmadan 1-2 gün önce girerler. Gözlerin kapanmasından 2-3 gün sonra dişi akar yumurta bırakmaya başlar. Dişi akar yumurtlamak için sırasıyla erkek, dişi ve ana arı gözlerini tercih eder. Optimum şartlarda yumurtaların bırakılmasından 24 saat sonra 6 bacaklı larvalar çıkar. 48 saat sonra 8 bacaklı protonimf halini alırlar. Bu dönemde arıdan hemolenf emmeye başlarlar. Sonraki dönemleri ise deutonimf safhasıdır. Dişiler protonimf ten deutonimf safhasına 5 günde erkekler ise 3-4 günde geçerler. Deutonimf döneminden sonra olgun akarlar oluşur.
Genç dişi akarın oluşma süresi 8-10 gün erkeğin ise 6-8 gündür. Ergin halini alan akarlar hemen çiftleşir ve erkek gözde iken ölür. Bu yüzden arılar üzerinde erkek akara rastlanmaz.

KOLONİYE ETKİSİ
Kısa süreli fakat sık sık hemolenf emerler. Her emmede arı vücut ağırlığının yaklaşık %0,1'ini kaybeder.
Varroalar arıların kitini tabakasını delerler ve bu yaralardan diğer zararlı mikroorganizmalar vücuda girer. Hemolenf emmesi sonucu arı devamlı olarak protein kaybeder. Bu durumda olan arılar her türlü mikrobik enfeksiyondan etkilenebilirler. Mikrobik enfeksiyon ve protein kaybı arıların ömrünü kısaltır.
Koloniler rahatsız olduklarından dolayı kış salkımı yapamaz ve ana arıyı soğuktan koruyamazlar.
Üzerinde 6-10 akar bulunan larvalar gelişemeyip ölür. 5'ten az akar bulunan larvalar ise gelişmesini tamamlamakta ancak kanatsız, tek kanatlı veya bacakları eksik anormal bireyler oluşur.
Erkek arıların sayısı dikkati çekecek kadar azalır.
Varroalar sindirim sistemlerinde taşıdıkları mikroorganizmaları arının kitin tabakasını delerek emgi yaptıkları sırada arılara bulaştırırlar.
Ağırlık yaparak arıların faaliyetlerini yavaşlatırlar
İşçi arıların yavru bakımı zayıflar ve buna bağlı olarak ana arının yumurtlama kapasitesi azalır
Petek gözlerinde ölü larva sayısı fazla ise, arılar bunları dışarı atamazlar. Bu nedenle gözlerde kuruyan larvalar Avrupa Y.Ç. benzeri belirtiler oluşturur.
Akar nedeniyle zayıflayan koloniler kolayca yağma edilir. Eğer gerekli önlemler alınmazsa bulaşmanın ilk yılında hasta kolonilerin %10'u ikinci yılında %20-30'u üç ve dördüncü yılında ise tamamı söner.
 
MÜCADELE
Varroanın en önemli biyolojik özelliği gelişmekte olan formlarının ve genç dişilerinin kapalı yavru gözlerinde bulunmalarıdır. Bu nedenle parazite karşı kullanılacak ilaçların etkinliğini ve başarı şansını arttırmak için ilaçlamaların yavrusuz dönemde yapılması şarttır. Mücadele için en uygun dönem kolonilerde kuluçka faaliyetinin ve kapalı yavru gözlerinin en az olduğu erken ilkbahar ve geç sonbahardır. İlaçlamalar balda kalıntı bırakmaması için nektar akımı ile bal hasadı arasında kalan dönemin dışında yapılmalıdır.
Öncelik korunmaya verilmelidir. Unutulmamalıdırki kullanılan çoğu kimyasal balda kalıntı bırakır ve balın kalitesinin düşmesine neden olur. Bundan dolayı varroa ile mücadeleden daha önemli olan korumaya önem verilmelidir.
Yağmacılık önlenmeli bunun için kovan uçuş delikleri daraltılmalıdır.
Arıların kovanları şaşırması engelleyecek tedbirler alınmalıdır.
Yoğun enfestasyona maruz kalmış kovanlar yakılmalıdır.
Kovanın oğul vermesi önlenmelidir.
Kovanlar yerden en az 50cm yükseğe konulmalıdır ve devamlı güneş alan yerler seçilmelidir.
Varroanın en önemli biyolojik özelliği gelişmekte olan formlarının ve genç dişilerinin kapalı yavru gözlerinde bulunmalarıdır. Bu nedenle parazite karşı kullanılacak ilaçların etkinliğini ve başarı şansını arttırmak için ilaçlamaların yavrusuz dönemde yapılması şarttır. Mücadele için en uygun dönem kolonilerde kuluçka faaliyetinin ve kapalı yavru gözlerinin en az olduğu erken ilkbahar ve geç sonbahardır. İlaçlamalar balda kalıntı bırakmaması için nektar akımı ile bal hasadı arasında kalan dönemin dışında dışında yapılmalıdır.
Kimyasal mücadele için seçilecek preperatların doğru zamanda ve doğru dozlarda kullanılması gerekmektedir. Aksi taktirde ya kullanılan ilaca karşı bir direnç gelişir veya hiçbir etkisi olmaz. İlaçlar kapalı yavru gözünde gelişen akarlara etki etmeyeceğinden ilaçlama erken ilkbahar veya geç sonbahar mevsiminde kapalı yavru gözlerinin en az olduğu dönemde yapılmalıdır. Bu mevsimde kovanda balda bulunmayacağından kalıntı sorunuda ortadan kaldırılmış olur. Bunun için formiset, perizin, rulamit gibi kullanılabilecek kimyasalların yanında piyasada thymovar ve obeson adıyla satılmakta olan thymol etken maddeli organik ilaçlar ve oksalik asit, formik asit gibi kalıntı bırakmayan organik asitlerde kullanılabilir. Kimyasal mücadelenin amacı varroayı tamamen yok etmek değil sayısını kabul edilebilir sınırlar içinde tutmak olmalıdır.
İlaçla mücadelenin yanı sıra değişik bazı yöntemlerlede varroa ile mücadele edilebilir. Fiziksel olarak yapılan mücadelede yüksek ısıdan faydalanılır. Bunun için kovanlar özel hazırlanmış depolarda kovanın sıcaklığı 46-48 oC'ye çıkarıldığında varroaların arıyı terkettikleri görülmüştür. Göz tabanı geniş olan plastik petekler kullanıldığında işçi arılar 18-19 günde gelişimini tamamlayarak ergin dişi arı oluşur. Bu süre içinde varroa gelişimini tamamlayamadığından petek içinde ölür. Ayrıca kış aylarında kovan uçuş deliği genişletilerek arıların kuluçka faaliyetleri azaltılıp varroanın kontrolü sağlanmaya çalışılmaktadır.
Diğer bir yöntem ise biyolojik mücadeledir. Varroalar yumurtlamak için öncelikle erkek arı gözlerini tercih ederler. Eğer kovanın ortasına yarısı örülmüş erkek arı gözü bulunan çerçeve verilirse arılar bunu tamamlarlar. Ana arı buraya dölsüz yumurta bırakır ve varroalar gözler kapanmadan yumurtlamak için bu gözlere girerler. Bu çerçeveler kovandan alınarak yakılır.
TULUMSU YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ
Etmeni :Marator aitatulas
Etmeni normal mikroskopla görülemeyen bir virüs olup bu hastalık torba çürüklüğü olarak da adlandırılır. Hastalık henüz ülkemizde görülmemekle birlikte komşularımız olan,Yunanistan,Ermenistan,İran ve Gürcistan'da infeksiyon mevcuttur.

HAYAT EVRESİ
o Larvalar bu virüsü, işçi arıların yavru gıda bezlerinden gelen bulaşık salgılarla vücutlarına alırlar. Kuluçka süresi 6-7 gün kadardır. Hasta larvalar, yavru gözleri sırlandıktan kısa bir süre sonra pupa haline geçmeden ölürler. Virüs, larvanın deri değiştirme düzenini bozduğu için eski deri baş kısmından kopamaz ve iki deri tabakası arasında bir miktar sıvı toplanır. Bunun sonucunda baş bölgesi şişkin hale gelerek kıvrılır, vücut adeta tuluma benzer bir görünüm alır.
o Hastalığın yayılmasında kovanı şaşıran erkekler önemli rol oynar.
o Bulaşma, daha çok yavru döneminde yani mevsim başında görülür ve daha sonra kaybolur.
o Hastalık, arıcının hiçbir müdahalesi olmadan yaz aylarında tamamen ortadan kalkabilir. Bulaşık kolonilerde kışın yavru bulunmadığı dönemlerde bile virüs çoğalmasına devam edebilir.

BELİRTİLERİ
o Virüsü taşıyan ergin arılarda hastalık belirtilerine rastlanmaz. Ancak hasta koloniler zayıflar ve bal veriminde düşüş görülür.
o Hasta larvalar pupa dönemine geçmeden ölür.
o Ölümler açık gözlerde az, sırlanmış gözlerde daha fazladır.
o Ölü larvalarda petek gözüne yapışma olmadığı için kolaylıkla çıkarılabilir.
o Larva gömleği ile vücut arasında berrak, yeşilimsi bir sıvı vardır.
o Larvanın rengi başlangıçta beyazdır. Hastalık ilerledikçe saman sarısı ve griye dönüşür. Ölü larvanın rengi gri siyahtır. Daha sonra vücut kurur ve L harfi şeklinde gözün içinde sertleşir.

KORUNMA VE KONTROL
o Bir virüs hastalığı olduğundan ilaçla tedavi yöntemi yoktur. Koloniler hastalığı kolayca yenebilir.
o Ana arısı değiştirilerek kuluçka kısa bir süre içinde olsa durdurulur. Bu arada kovandaki hastalıklı larvaların işçi arılarca tamamen temizlenmesi sağlanır.
TRAKE AKARI
Arıların tek iç parazitidir. Bu akar hala resmi olarak Türkiye'ye bulaştığı bildirilmemişse de çoğu komşumuz bu akarla bulaşık durumdadır.

HAYAT EVRESİ
Yeni gelişen akarlar cinsel olgunluktadır. Birkaç saat içinde çiftleşir ve 3-4 gün sonra tekrar trakea borusunun içine yumurtlamaya başlarlar. Trakea akarının gözleri yoktur. Trakeayı terk eden dişi ön bacakların ucundaki duyu organları ile yönlerini bulurlar. Genellikle 1. çift stigmadan içeriye girerler. Hava borularının duvarlarını ağızlarıyla delerek arının hemolenfiyle beslenirler. Çiftleşmemiş dişi akarlar arının tüylerine tutunur. Arıdan arıya kolayca geçer. Trake borusunda 4 gün kalır. Bu esnada 7-8 yumurta bırakır. Yumurtalar 14 günde gelişerek dışarı çıkarlar. Dişi 143-174 mm mikron uzunluğunda, erkek akar 125-136 mm mikron uzunluğundadır. Genç arılar bu parazite daha duyarlıdır çünkü hava filtresi görevi yapan trakeadaki fırça tüyleri daha yumuşak yapıdadır. Arıların yaşlanması ile bulaşıklık oranı düşer. Kış salkımında fazla genç arı bulunmadığından akarın arıdan arıya bulaşması ertesi yılın baharına kadar yavaşlar. Yaz aylarında ise arılar dışarıda oldukları için bulaşma fazla değildir. En yaygın bulaşma kovanını şaşıran enfekte erkek arılarla olmaktadır. Asıl yayılma yolu ise temasla olmaktadır.

ZARARLARI VE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

Delici ve emici ağız parçaları ile trakeanın iç yüzeyini tahrip eder ve hemolenf emerler. Trakeadaki yaralardan sekonder olarak diğer mikroorganizmalarda vücuda girer. Sızan fakat emilmeyen hemolenf kuruyarak soluk borusunun çevresinde bir kabuk oluşturur. Akarın toksini uçma kaslarını paralize ederler. Trakea içinde larva gömlekleri, akarın dışkısı ve yumurtaları yapıştırmak için salgıladıkları zamklı madde birbirine karışırve soluk borusu tıkanır. Oksijen alımı azaldığı için arı ölür. Akar trakeada bulunduğundan mutlaka fumigant ilaçlar kullanılmalıdır. Bunun için birçok ilaç vardır, ancak ülkemizde kullanımına izin verilmiş yalnızca Formiset vardır. Ancak fumigant olarak varroaya karşı kullanılan ilaçlar bu parazitede etkir.
TAŞ HASTALIĞI
Etmeni: Aspergillus flavus, Aspergillus fumigatus, ve diğer mantar türleri
o Zoonoz bir hastalıktır. İnsanlarda üst solunum yollarında enfeksiyonlara sebep olabilir.
o Aspergillozisin sonucu olarak oluşan toksin bir hepatotoksin yapıdaki aflatoksindir.
 
BULAŞMA VE YAYILMA
Bu funguslara toprakta yaygın olarak rastlanılmakla birlikte bal arıları, böcekler, memeliler ve kuşlara zararlı etkileri bulunmaktadır. Hastalığın erken dönemlerinde teşhisi oldukça güç larvadaki gelişmesi çok hızlı olmaktadır. Hastalığın ileri safhalarında larvaların başının arka kısmına yakın beyazımsı sarımtırak yüzük şeklinde bir halka gözlenmektedir. Larva ölümden sonra sertleşerek kırılması güç bir yapıya dönüşmektedir. Bu sebepten dolayı hastalık taş hastalığı olarak isimlendirilmiştir. Sonuç itibariyle Fungus larvanın vücut duvarını patlatarak yalancı bir dış kabuk oluşturur. Bu devrede larvaların dış yüzeyleri yeşil renkli fungal sporlar tarafından kaplanabilmektedir. Temizlikçi arılar gözleri temizlerken sporları diğer larvalara bulaştırarak kolonide hastalığın yayılmasına neden olurlar. Taş hastalığı çoğunlukla larvalar üzerindeki belirtilere bakılarak teşhis edilebilmekle beraber, tam bir teşhis için kültürü alınmalıdır.
KORUNMA
Kovan havalandırmasına dikkat etmek gerekmektedir.
Sonbaharda kovanlardan alınan fazla petekler iyi muhafaza edilmelidir.
Petekler üzerinde kalan besin artıkları taş hastalığı etmenlerinin depolama sırasında çoğalması için oldukça iyi bir ortam oluşturmaktadır.
Depoya kaldırılan petekler etkili bir fumigasyon yöntemi ile (formalin, etilen oksit vs.) steril hale getirilmelidir.
Hastalıklı kovanlardan elde edilen ballar insan beslenmesinde ve arı beslenmesinde kullanılmayarak yakılmalıdır.
 
                
KAYNAK:
ARICILIK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ


SUBAŞI KÖYÜ UYDU GÖRÜNTÜSÜ



BU SAYFA 01.08.2011 TARİHİNDEN BUGÜNE KADAR TOPLAM


investment property
KİŞİ TARAFINDAN GÖRÜNTÜLENDİ.

SUBAŞI KÖYÜ WEB SİTESİ KURULUŞ:12.04.2011
SİTEYİ KURAN ve DÜZENLEYEN: MEHMET GÜVEN
EĞER TELİF HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSANIZ LÜTFEN İLETİŞİMDEN BİZE YAZINIZ.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol